Ağaca Yaslanma İnsana Güvenme

Abone Ol


Bu yüzden kurumsal işlerde sistemler konuşulur, sistemler planlanır. İşleyiş, kişilere göre planlanmaz. Kişiler, sistemi en iyi şekilde işletecekler arasından seçilir. Görev dağılımı da buna göre yapılır. "Liyakat" denilen de budur işte.

Devlet işlerinde bu ilke işlemediğinde yollar daima kaosa, krize veya başarısızlığa çıkar. Faturayı da genelde sistemi işletme becerisi gösteremeyen kişiler değil, ülkenin tamamı öder...

Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, kişiler üzerine kurulu sistemlerin ülkeleri çöküntüye götürdüğünü net bir şekilde görebiliyoruz.

Irak'ta Saddam Hüseyin'e, Libya'da Muammer Kaddafi'ye göre kurulmuştu sistem. BAAS rejimi diye anlatılırdı ama işin şekli netti: Saddam veya Kaddafi ne derse, ülkelerinde o oluyordu. İç politika, dış politika, ekonomi vs. bu kişilerin ağzından çıkacak sözlerle şekilleniyordu.

* * *

15 Temmuz cunta girişimi ihanetinin ardından Batı dünyasında düşünce kuruluşları toplantı ardına toplantı yapıyor. Yapılan toplantılarda, cunta girişiminin neden başarısızlığa uğradığı sorgulanırken, bundan sonrası için Türkiye'ye dair öngörüler de konuşuluyor. Buralarda konuşulanlar, rapor haline getiriliyor ve o ülkenin politikalarını belirleyen kurumlara sunuluyor.

Bizim "çözüm süreci" dediğimiz dönemin önemli aktörlerinden biri olan ABD'deki düşünce kuruluşlarından Brooking Enstitü'nde de masaya yatırıldı cunta girişimi. Enstitü uzmanlarından Eric Brown, 15 Temmuz'un yıkıcı etkileri olduğunu anlatarak Türkiye'nin yeni süreçte devlet mekanizmalarına yatırım yapacağını, dolayısıyla Basra Körfezi'nden Avrupa'nın orta kesimine kadar etkisi olan ülkenin bununla meşgul olacağına işaret ediyor. Ardından da bizi şöyle tanımlıyor: "Zayıflamış devlet, kutuplaşmış toplum."

Bir anlamda, durumun kendileri için avantajlı bir hale geldiğini rapor ediyorlar Pentagon'a ve Beyaz Saray'ın politikalarını belirleyen dinamiklere...

Aynı toplantıda konuşan kuruluşun Türkiye Masası Direktörü Kemal Kirişçi, Batı'nın öngöremediği sürprizi "şok edici" diyerek şu cümlelerle anlatıyor: "Halk ve meclisteki muhalefet partileri hiç tereddüt etmeden darbeye tepki gösterdi, lanetledi ve demokrasinin ilkelerine sahip çıktı."

Bu, Batı dünyasının pek alışık olmadığı, hatta istihbarat servislerinin "Türkiye'de darbe girişimi olacak" raporları üzerine yaptıkları senaryo çalışmalarında öngöremedikleri en önemli fark. Çünkü, bugüne kadar "Bizim çocuklar başardı" demeye alışmış ABD'nin, 15 Temmuz kanlı cunta girişimine geç ve cılız tepki verişinin altında da bu şok yatıyor.

* * *

Bu durumu Brooking'in Ortadoğu Uzmanlarından Shadi Hamid net bir şekilde işaret ediyor. ABD'nin Mısır'da 2013'te Sisi'nin işbaşına geldiği darbeyi hatırlatan Shadi Hamid "Eğer darbe girişimi daha iyi yönetilse ve başarıya ulaşsaydı, Dışişleri Bakanı John Kerry dahil Obama yönetimi, hızla darbecilerle barış yapardı" dedi. Bu sözlerin ardından şunları hatırlattı Hamid: "Kerry, Mısır'da darbeden sadece bir ay sonra Sisi için demokrasiyi yenileyen biri olduğunu söylemişti. 2 küçük çaplı katliamdan sonra, 14 Ağustos 2013'teki büyük katliamdan hemen önce demişti. O yüzden Türkiye'de darbe gerçekleşseydi, benim için dejavu gibi olacaktı. ABD, Mısır'daki gibi darbeye darbe demeyebilirdi."

Şimdi, ABD düşünce kuruluşları önümüzdeki aylarda yapılacak seçimde iş başına gelecek yönetim için yol haritaları belirliyor Türkiye'deki durumu analiz ederek. Hepsi de ABD'nin Türkiye'ye alternatif müttefikler bulması gerektiğinin altını çiziyor. Türkiye ve birçok ülkede darbelerin organizatörü olan CIA'nın gölge kuruluşu olan Strafor'un 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağının koordinatlarını dakika dakika  paylaşmasını ve bu bilgilere nasıl ulaştığını açıklayamamasını da unutmayalım.

* * *

Fethullah Gülen ve ona güvenenlerin hesaplayamadığı şeyin halkın ve muhalefetin duruşu olduğunu, Batı basınında çıkan haberlerde de net şekilde görüyoruz.

Geçmişte yolu Fethullah Gülen ve şebekesi ile kesişenlerin bugün kendilerini aklamak için nasıl çırpındıklarını gördükçe, "Türkiye'yi bunlar da iyi tanıyamamış" diyesi geliyor insanın. Sabah kalkıp "muhterem hocam" diye mektuplar yazıp, gazetedeki sütununa koyan, akşam TV ekranlarında Ergenekon ve Balyoz kumpasıyla mağdur olanlara en ağır sözleri sarf eden ve ardından elinde kadehiyle ışıltılı salonlarda kakara kikiri yapan "yalı çapkını" tiplerin utanç verici halinden söz etmiyorum bile...

İşte bu yüzden, ilkelere, değerler manzumesine, fikirler cümlesine bakarak çizelim yolumuzu. İnsana göre sistem kurmayalım, sistemi kurup, onu işletecek insanları seçelim...