Kış gelmiyor. Bu gün 29 Kasım 2019 Aralık ayına bir gün kaldı ama hala kış gelmedi. Bu durumun ne denli büyük bir sorun olduğunun farkında mısınız? Ağaçlar uyumadı, hatta bazıları yeniden çiçek açtı. Küresel ısınmadan dolayı doğanın dengesi hızla değişiyor. Artık kış geç kalıyor ve geldiğinde de maalesef yeterince soğuk olmuyor. Tarımla henüz birkaç yıldır haşır neşir olan biri olarak gelecek günler beni korkutuyor.
Ağaçların uykuya geçmeden önce budanması yanlış olarak kabul ediliyor. Budama özünde ağacın organlarından birini kesmek ve kesilen her sürgün ağacın gövdesinde açılan yara demek. Uykuya dalmamış ağaç için bu durum çok sıkıntı yaratabiliyor. Her ağaç yapısına göre belirli bir süre soğuklanmak ve uyumak zorunda. Uyuması gereken süre kısalırsa veya uzarsa verim kayıpları hızla artıyor. Hatta bir süre sonra ağaçlar kuruyup yok olabiliyor. Meyvelerin yöresel özellikleri buradan kaynaklanıyor.
Mevsimlerin değişmesi sadece ağaçları ve bitkileri değil üretim sürecinde mücadele edilen zararlı organizmaları da değiştiriyor veya daha çok üremesini sağlıyor. Geçen sene Kuzey Ege’de ilk defa görülen Akdeniz Meyve Sineği de bunlardan biri. Önce Akdeniz bölgesinde üreyen ve narenciye bahçelerini talan eden sinek yeterince önlem alınamadığı için hızla diğer bölgelere de yayıldı. Hani sık sık televizyonlarda duyuyorsunuz ya Rusya tarım ürünlerini meyve sineğinden dolayı geri gönderdi diye işte o sinek. Mücadelesi çok zor ve pahalı. Tek çare mevsiminde kar yağması, don olması; çünkü bu sineğin bir dahaki yaz için bıraktığı larvaları yalnızca soğuk öldürüyor. İlaçlama ya da kimyasal yöntem ile mücadele zor, pahalı ve istenilen sonucu vermiyor.
Yaşadığımız sorunları yaratan nedenin başında küresel ısınma geliyor. Mevsimler hızla değişiyor. Türkiye hızla bir açmaza sürükleniyor. Doğanın bu günkü durumuna gelmesi binlerce yıl almış. Meydana gelen değişimlere de elbet uyum sağlayacak ama bu uyum süreci de binlerce yıl sürecek. Kıtlıklar olacak. Sel baskınları, fırtınalar, doğal afetler. Hepsi birbirini izleyecek. Ve biz insanlar bu olacaklar karşısında çaresiz ve küçücük kalacağız.
Buraya nasıl geldik ve çözüm nedir sorularını yanıtlamak gerekiyor. Dünya üzerinde bu güne kadar yalnızca bir savaş olmuştur; insanlığın emperyalizme ya da aç gözlülüğe karşı vermiş olduğu savaştır bu. Bizlere tek tek, tarih tarih öğretilen savaşlar insanlığın vermeye devam ettiği savaşın çeşitlemeleridir. Maalesef beş bin yıllık insanlık tarihinde insan hep yenilen olmuş. Belki Anadolu’da verilen kurtuluş savaşı ayrı tutulabilir ama genelde biz insanlar açgözlülük karşısında hep yenilerek gelmişiz bu günlere. Ve yenilmeye devam ediyoruz. Termik santrallere yeniliyoruz. Havayı kirleten araçlar üretip bunu hileyle saklayan dev şirketlere yeniliyoruz. Bir çok alanda bir çok çözüm biliniyorken bunları daha çok kâr elde etmek için görmezden gelen çok uluslu şirketlere yeniliyoruz.
Aslında biz bir kişiye yeniliyoruz. Baştan başlayarak yeniden ve yeniden dünyaya gelerek bin ömür yaşasa serveti bitmeyecek ‘’insan’’ dediğimiz türe yeniliyoruz. En çok da kendimize. Sık sık değiştirdiğimiz cep telefonlarını üreten fabrikalar küresel ısınmayı artırıyor ve biz yeni bir telefona sahip olurken ömrümüzden ömür gidiyor fark etmiyoruz. Aldığınız her gereksiz giysi, pantolon, ayakkabı dünyayı kirletmeye devam ediyor. Reklamlarla bilinç altımıza işlenen kabul edilebilirlik kriterleri güçsüz yanımızı ele geçirerek yapıyor bunu. Freud’un yeğeni reklamcı Edward Bernays amcasının psikanaliz yazılarından ilham alarak başlatmadı mı bunu?
Biliyoruz ki doğadan hangi canlıyı kaldırırsanız kaldırın denge bozulur. Şahinleri yok ederseniz her yer yılan dolar. Yılanları ortadan kaldırırsanız farelerle başa çıkamazsınız. Sadece insan dünya üzerinden kalkarsa denge bozulmaz aksine artar.
Samimiyetsizliğimiz ve zayıflıklarımız kıtlıklara, sel baskınlarına, fırtınalara, doğal afetlere neden oluyor. İnsanız ya en çok insana yeniliyoruz.