Anadolu Hisarı’nIn renkli yüzü: Balıkçı AHMET TİTİZ
Göksu Deresi ve Mendilimde Kan Sesleri Şairlerin kanayan mendilleri soracağı Ahmet Amcalar. Keşke daha çok olsa dünyada. İyi ki bir tanesini tanımışız. Bir dostun şu ortak anısı beni oldukça o günlere taşıdı. Oldukça duygulandım…
Değerlimiz Edip CANSEVER üstadın gidişinden bugüne tam 32 yıl geçmiş (28 Mayıs 1986), reis gideli de 23 Nisan’ da 29 yıl oldu...
ANILARINA SAYGIYLA
Eksiklikler için affola diyorum, eminim pek çoklar...
İstanbul’a gittiğimin üçüncü yazıydı o semtle yolumun kesişmesi. Devamında, o yurttan ayrılıp Topkapı civarında bir yurt, Çapa’da bir il yurdu, Langa’da bir ev ve sonrasında Levent’e yakın bir gecekondu mahallesiydi yaşamaya ve okumaya çalıştığım yerler. Hep Avrupa yakası...
Bir yaz tatili biterken (1977), o günlerdeki bir arkadaşımla birlikte tatildeyken görüp adresini aldığım lise arkadaşımın evine gitmiştik. Benim aktif siyasetçi okulumun yanında onun okuduğu yer yani Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu çok farklı idi, oysa arkadaşımla ben çok aynı şeyleri yaşamıştık önceki yıllarda. O rahat okul ortamının yansıdığı, arkadaşımın Küçüksu’ daki bahçekatı cennet gibi gelmişti bize. Kavgadan, dövüşten, silah seslerinden, kalabalıktan uzak, apayrı bir dünya işte...
Arkadaşımın bir de ev arkadaşı vardı ve ikisi de harika insanlardı. Orada kalmayı önerdiler ben de kabul ettim tabii. Onlarla yaşamaya başladım sonraki aylarda. Yaşantımda aldığım en yararlı kararlardan biriydi sanırım. Hayatı öğrendiğim yıllardı o yıllarım. Ev, evdeki ve çevredeki ortam, sanatla kucaklaştığım, insan sevgisini pekiştirdiğim zamanlarımdır.
Okulumdan çok, boykot falan da yoksa Güzel Sanatlar okulunda vakit geçirmeyi sever olmuştum. Sonra onlar Fransa’ya gidince ev bana ve arkadaşıma kaldı.
Duvardaki fotoğraf makinesinin küflendiği, bahçesinde kör farelerin olduğu, banyosuna mutfaktan geçilen bodrum bozması bir bahçe katı, ama bir yokuşta olduğu için bahçeye çıkmadan bile kocaman bir camdan (tek penceremizdi zaten) boğazı görüyorduk.
Hiç bir özelliği olmasa da Ahmet amca vardı bir soluk ötede, yeter de artardı.
Hepimize yuva olan o evde pek çok kişi ile tanışma şansım oldu. Ressam, şair, yazar, fotoğrafçı, grafiker, seramik sanatçısı, öğretmen, meşhur avukatlar, sürgün memurlar, reisin deyimiyle “yaramaz mektepliler” dahası dahası... Şehirler, semtler, evler de insanlarla anlamlı ve güzeldir.
Belleğimizde iz bırakan, aslında yerler değil, oralarda yaşadığımız olaylar ve insanlar değil mi zaten? Elbette öyledir. Benim aklımda da o günlerden bugünlere muazzam bir insan kaldı işte. O bir balıkçı reis, o bir terzi, o bir can... Ahmet amca, hepimizin sevgili Ahmet amcası. Bazı insanlar vardır, bir kez tanımanız yeter, bir kez görseniz dahi öyle bir şey der, öyle bir şey yapar ki, bir ömürlük yeter insana. İşte onu tanıdığımda da böyle bir şey yaşadığımın farkındaydım aslında. “Tamam, varsın olsun, biraz geç oldu ama seni de bugün doğurdum say” dedi ve bağrına bastı beni de, hemen o gün, o sıcak yaz sonu gününde...
Tanıdığı insanlar, topluma ve tanıdıklarına zararsız görüyorsa dosttur onun için. Bazılarını da daha yakın görüp onları “doğurur”du... Ben de onlardan biri olduğum için kendimi şanslı addederim ya. İlerideki yıllarda onunla ilgili detaylı bir kitap yazmayı düşünüyoruz, belki bir kaç kişi oluruz, belki de onu en iyi tanıyanlardan biriyle. O biri, kendini tanımayı da reisin evindeki kalabalığa borçlu olduğum eşim... Eğer yol arkadaşı olarak hayatına girmeseydim hayatını reisleAhmet amcayla- geçirecek olan biri... Dediğim gibi ilerde detaylandıracağımız için yıllara, kişilere çok fazla dokunmadan ( hata yapmamak adına) ana hatlarıyla bir anma yazısı olacak şimdi yazdığım
satırlar. Sadece İstanbul’un Göksu deresinde yaşayan ve anıldığında tanıyan-tanımayan herkesin en azından hakkında bir dolu anı dinlediği, oralarda boğazın suları boyunca anılar bırakmış birini anmak için. Bir semtle, bir dereyle, bir sahille özdeşleşmiş bir insan ve hatta bazılarına göre bir şehirle bütünleşmiş biri… İstanbul içinde belki bir noktadır, bir detay, ancak noktanın önemini bilmeyenimiz var mı? Bence o bir efsane ve biz yaşadıkça gelecek kuşaklara da aktarılacak eminim.
Şimdiye dek sadece bir şiirle bilmemiz aslında haksızlık, nice sayısız öykünün kahramanıdır.
Devamı yarın…