Trafik, yüksek kiralar ve hayat pahalılığı ile gündeme gelen Antalya'nın, aşırı turizm riskiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekiliyor. Akademisyenler, meslek odaları ve turizmciler Antalya'daki aşırı turizm tehlikesini Cumhuriyet gazetesinden Ece Güneş'e değerlendirdi.
Aşırı turizmin belirtilerinden birinin destinasyondaki doğallığın ve otantikliğin kaybolması olduğunu kaydeden Anadolu Üniversitesi Turizm Fakültesi Öğretim Üyesi Barış Seyhan, aşırı turizmin temel göstergeleri olarak şunları sıralıyor:
"Çevresel etki olarak Barselona’dan örnek verelim. Şu an yılda 32 milyon turistin ziyaret ettiği Barselona’da her hanenin kişi sayısına göre aylık su istihkakı var, çünkü turizm nedeniyle şehirde su tüketimi artmasına karşın su kaynakları sınırlı. Bu aşırı turizmin en temel ihtiyaç olan suya erişim bakımından çevresel etkisini gösteriyor. Dubronvik’te bazı bölgelerde turistlerin tekerlekli valizlerini yolda sürüklemesi yasaklandı. Gürültü bakımından başka bir olumsuz çevresel etkiye karşı alınan bir önlem bu. Barselona’da turistlere kiralanan evler nedeniyle şehirde ev kiraları çok yükseldi, hayat pahalandı. Bunlar da ekonomik alanda oradaki yerel halkın aşırı turizmden olumsuz etkilenmesine yol açtı. Aşırı turizm sonucu sosyal ve kültürel boyutta da çelişkiler ortaya çıkıyor. Söz gelimi Konya’da Mevlana Türbesi'ni ziyaret eden turistlerin oranın kültürel yapısına saygı göstermemeleri halinde dengeler bozulabiliyor. Ya da tatilde turistlerin uyuşturucu ve fuhuş talepleriyle özellikle yoksul ülkelerin kentlerinde suça yönelim artabiliyor. Tayland gibi ülkelerde bunun örneklerini açıkça görebiliyoruz. Bir yerde aşırı turizmin varlığını en kolay yoldan anlayabileceğimiz bir başka özellik de, o yerin ekonomik olarak turizme bağımlı hale gelmesi. Tarım, hayvancılık, sanayi gibi diğer ekonomik etkinlikler azalıp turizm tek başına ön plana çıkıyorsa orada bir aşırı turizm tehlikesi başladığını düşünebiliriz”
Turizmde temel mesele para olduğu sürece bu kalabalığın önüne geçilemeyeceğini, turizm hareketinin yavaşlatılamayacağını kaydeden Ece Ömüriş “Turizmin en temel motivasyonu kar etmek. Ne kadar çok turist o kadar kazanç anlayışından sektörü uzaklaştırmak zor gibi görünüyor” yorumunu yapıyor. Seyhan ve Ömüriş, Antalya’nın aşırı turizm bakımından durumunun henüz bir Barselona olmadığını ancak yakın olduğunda birleşiyor.
Bugünlerde gelen turist sayısı bakımından rekor üzerine rekor kırdığı açıklanan Antalya’nın kent planlanmasında aşırı turizm riski hesaba katılıyor mu?
Şehir Planlamacıları Odası Antalya Şubesi Başkanı Funda Yörük, soruya şöyle yanıt verdi:
“Turist hedeflerini koyanlarla Antalya’yı planlayanlar aynı değil. Biz de seviniyoruz, daha fazla turist gelsin, gelir gelsin ancak kent bunu kaldırabiliyor mu, bunu da hesaba katmak, dikkate almak gerekiyor. Son yıllarda kaldıramadığına dair işaretleri görmeye başladık. Turistin gelmesini bekleyenlerle kenti kullananlar aynı noktada değil. Söz gelimi bakanlığın nereleri turizme tahsis edeceğini yerel yönetim gazeteden öğreniyor. Planlı olsa, belediye de ona göre altyapı, ulaşım hazırlığını yapabilir. Sit alanı karar değişikliklerini yine resmi gazeteden öğreniyoruz. Yerel yönetime, şehir planlamacılarına danışıldığı olmuyor ne yazık ki”
Antalya Büyükşehir Belediyesi Turizm Danışmanı ve TÜROFED eski başkanı Osman Ayık da turizm planlamasında hedeflerin sadece sayılara odaklanarak ortaya konulduğunu belirterek, turizmin temelinin sayılar üzerine değil sürdürülebilirlik üzerine kurulması gerektiğine dikkat çekiyor. Ayık, “Kültür ve Turizm Bakanlığına çok iş düşüyor. Orada alınan kararların yeni bir yönetişim anlayışıyla, işin içine yerel insanları katarak verilmesi gerekiyor. Siz yukarıdan aşağıya bir takım coğrafyalarda bir takım planlamalar yapabilirsiniz ama orada yaşayan insan toplulukların görüşünü, rızasını, geleceğini ve refahını dikkate almanız gerekir. Son yıllarda ihmal ediyoruz bu konuları ve bu konularda iletişim kanallarını yeterince işletmiyoruz diye düşünüyorum” yorumunu yapıyor.
Antalya’ya turistleri taşıyan havalimanı kapasite geliştirme projesi turizm planlamasında yerel yönetimlerle merkezi yönetimin eş güdüm içinde planlama sürecinde bu iletişim kanallarını işletilemediğinin örneklerinden biri. Funda Yörük, havalimanı genişletme projesinden medyadan haberdar olduğunu belirterek “Çok güzel bir havalimanımız var. Şimdi genişleyecek, gelişecek. O da güzel, ancak o yolcu kapasitesi artan havalimanından şehre artan sayıda gelen insanları otellere götürecek yollarımız yok. Havalimanı yapılırken sadece havalimanı kapasitesinin arttırılması yeterli değil. Oradaki havalimanı insanları vakitlerini değerli kılan sürede otellerine götüremiyorsak, eş zamanlı şekilde ulaşımla beraber bunları da masaya yatırarak planlı bir şekilde çözümleyemiyorsak bir sorun var demektir. Göç yolda mantığı ile çözüm düşüneceğiz yine anlaşılan” diyor.
Ayık ise projeyle ilgili şu görüşleri yansıtıyor:
“Antalya Havalimanı boğulmak üzere. Kapasitesini arttırmak için yatırımlar planlanıyor ama etrafındaki yapılaşma ile İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yaşadığımız sorunun benzerinin yaşanması çok muhtemel. Havaalanı etrafında yoğun yapılaşma havalimanı etrafını kuşatmaya başladı. Tüm trafik havayolu yanındaki yoldan gidiyor. Etrafındaki yoğun nüfus birikimiyle de o nüfusun da seyrüseferini düşününce havaalanı girişi çıkışı, oradaki ulaşım ve erişilebilirlik konusunda sıkıntı olabilir. Bunlara kafa yorup bu şehrin gelecek üç yılda beş yılda ne kadar sayıda misafiri iyi bir şekilde ağırlayacağını planlamak lazım. Antalya’nın yükünü biraz azaltmak lazım ki bu şehir sürdürülebilir bir şekilde önümüzdeki dönemde Türk turizmine en büyük katkıyı yapan destinasyon olarak kendini koruyabilirsin.”