Az tanıdığımız bir şair: Celal Sahir Erozan

Şiirle ilgilenen yeni arkadaşlarım Celâl Sahir Erozan’ı pek bilmiyor.  O genç denecek bir yaşta aramızdan ayrılmasına rağmen, edebiyatımızın “Edebiyat-ı Cedide,”, “Fecr-i Âtî ”, “Türkçülük” ve “Cumhuriyet Sonrası” dönemlerinde bulunmuştu.

Abone Ol

Seksen sekizinci ölüm yıldönümünde satır başları ile hatırlatmak istedim.

Celal Sahir, 29 Eylül 1883’te İstanbul’da doğdu. Babası, Osmanlı’nın Yemen Valisi İsmail Hakkı Paşa’ydı. Annesi, şair Fehime Nüzhet Hanım'dı. Şiir yazmaya çocuk yaşlarda başladı.

Dokuz yaşındayken güzel şiir okuduğu için 2. Abdülhamit’in dikkatini çekmişti. Sarayda padişahın konuğu olmuş, ona şiirler okumuş “liyakat nişanı” almıştı.

On altı yaşından itibaren şiirleri Servet-i Fünûn gibi tanınmış dergilerinde yayımlanmaya başladı. Ahmed Celâl, Hikmet Celâl, Velhan, Şârık gibi mahlaslar kullanmıştı.

Servet-i Fünun dergisi kapandıktan sonra Fecr-i Âtî topluluğun kurucularından oldu. Ancak o, “Milli Edebiyat” akımı içerisinde kendini buldu. Hece ölçüsüyle şiirler yazıyor, dilde sadeleşmeyi savunuyordu. Artık toplum sorunları ile ilgilenmeye başlamıştı. Şiirde yeniliği benimsiyordu. Vezinsiz şiir yazacak kadar yenilikçi olmuştu.

Doğa şiirlerde akşam ve gece görüntülerini yansıtırdı. Kadın ve aşk şiirlerinde başarılı sayılmasa da o böyle düşünmüyordu. “Kadın Saçıyla Yazılmış Şiir”de:

“Bütün hayatımı onlar verir de ben yaşarım, / Kadınlar olmasaydı öksüz kalırdı eş’arım…” diyordu. Kadınlar olmazsa şiirlerinin öksüz kalacağını anlatıyordu. Cumhuriyet edebiyatı etkisiyle yazdığı dönemde, “Kemalist” felsefenin takipçisi olmuştu:

“O GELİYOR

Yıl, 1919,

Mayısın on dokuzu.

Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını

Yeryüzüne can veren

Cana heyecan veren

Al yüzlü oğan güneş!

Takanın burnu nasıl Karadeniz'i yırtar;

Siz de bir anda öyle yırtınız uykunuzu,

Uyanın Samsunlular!

Kurutacak gözlerde umutsuzluk yaşını

Al yüzlü oğan güneş!

Bugün Çaltı Burnundan gülerek doğan güneş!

…………”

Celal Sahir Erozan, Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun dört kurucu üyesinden biriydi. 26 Eylül 1932’de toplanan ilk Türk Dili Kurultayı, dilin sözvarlığını saptamak üzere “Lügat ve Istılah Kolu”nu kurmuş, “Umumi Merkez Heyeti” de kol başkanlığına Celal Sahir Erozan’ı getirmişti. Cumhuriyet öncesinde dil tartışmalarında da dilin “sadeleşmesi” gerektiğini savunmuştu.

Celal Sahir, 1903’te “Hariciye Nezâreti”nde görev başlamış, 1907’den sonra Kabataş ve Mercan Liselerinde edebiyat öğretmenliği yaptı.

1903'te "Hariciye Nezâreti"'nde göreve başladı, 1907 sonrasında Kabataş ve Mercan Liselerinin edebiyat öğretmeni oldu. Dergiler çıkardı. Bir ara kadın haklarını savundu. 

Celal Sahir’in şiirleri,  Beyaz Gölgeler, Buhran, Siyah Kitap, Kardeş Sesi gibi kitaplarda yer aldı. Fuat Köprülü ile Kırâat-i Edebiyye adıyla, Mehmet Asım Us ile, dokuz kitaplık Müntehab Çocuk Şiirleri adıyla antolojiler hazırlamıştı. Resimli Ay İmlâ Lugatı ve Simon ve Ceza adlarında çeviri oyunları vardı.

Atatürk'ün isteği ile TBMM’nin üçüncü döneminden itibaren vefat edene kadar (1928-1935) Zonguldak Milletvekilliği yapmıştı.

Üç kez evlendi. Birincisi Halet Hanım'dı. Bu evlilikten; Nüzhet, Nüveyre, ve Cumhuriyet gazetesi sahibi Nadir Nadi'nin eşi  Berin  hanımlar dünyaya gelmişti. İkincisi Lütfiye Hanım, üçüncü eşi tiyatro oyun yazarı Aliye Hanım'dı.

Celal Sahir Erozan, akciğer kanseri nedeni ile 16 Kasım 1935'te Kadıköy’de vefat etti.  Bakırköy' de bulunan aile mezarlığına defnedildi.

Sevgisiz Sevgiliye

Eğer olsaydık ben deniz sen kaya;

eteklerinde ağlaya ağlaya

Sert kalbine bir merhamet verirdim.

Eğer olsaydık ben bulut, sen ay;

Yere düşse nurundan bir küçük pay

Kıskanırdım, damla damla erirdim.

Eğer olsaydık ben bülbül, sen gül;

İnleyerek seni eğlendirirdim.

Sen bir CİN'sin bense çarptığın çocuk

Dilim tutuk karşında, benzim uçuk

Bir yaşayan ölü haline girdim!