Kabotaj Kanunu Türkiye’de, 20 Nisan 1926 Tarihinde kabul edilmiş, 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe girmişti. O günden sonra, “Türkiye Limanları ve sahilleri arasında yük ve yolcu taşınması ile kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri, Türk Vatandaşları ve Türk Bayrağı taşıyan gemilerce yapılacaktı. 1 Temmuz günü Kabotaj ve Deniz Bayramı olarak kutlanılmaya başlandı.
Şanssız ve yazlığa gidememenin üzüntüsünü duysam da, televizyonlar, tatil beldelerinin görüntüleri ile dolu. İlkbaharın serin havalarını aramaya başladık. Sıcak yaz günlerinden yakınıyoruz. Gözlerim kapalı, hayal dünyasında mavi denizden, gemilerden ıssız sahillerden söz etmemin ne sakıncası olabilir? Yahya Kemal “Deniz Türküsü”nde şöyle diyor:
“.. Çıktığın yolda, bugün yelken açık, yapayalnız.
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız;
Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!
İnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.”
Denizi seyrederken hayal kurmayan yoktur sanırım. Ne mutlu şimdi deniz kenarında tatil yapanlara…
Temmuz sıcağında denize gidemeyenlerin duygularını Orhan Veli Kanık “Denizi özleyenler” şiirinde yansıtmış:
“Gemiler geçer rüyalarımda
Allı pullu gemiler..
Damların üzerinden, ben, zavallı,
Ben, yıllardır denize hasret,
Bakar, bakar ağlarım.
Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından;
Suların yeşili, göklerin mavisi,
Lapinaların en harelisi…
Halâ tuzlu akar kanım
İstridyenin kestiği yerden.
…
Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler..
Damların üzerinden, ben, zavallı
Ben, yıllardır denize hasret…”
Denize hasret Anadolu delikanlısı Hatice’sine yaktığı içli türküde gemileri demirden evlere benzetiyor:
“Denizin dibinde Haçcem demirden evler
Ak gerdanın altında da çiftedir benler”
Mehmet Erenler’in Burdur yöresinden derlediği bu türküyü zaman zaman radyolarımızdan dinliyoruz.
Şiirlerle yola çıktık şiirlerle devam edeceğiz Ama şimdi folklorumuzda denizin yerine bakalım. Halkımız denize taş atmanın kötü şans getireceğine inanmış. Türkmen inanışına göre, çocukların beşiğine deniz hayvanlarının kabukları asılırsa nazar değmezmiş.
Tekirdağ yöresinde nazar için dökülen kurşun, bir beze sarılarak üç gün hastanın yastığının altında tutulur, sonra denize atılırmış. Halk suyun kötülükleri ve pislikleri arındırdığına inanırmış.
Denize atılan elma yüze yüze size gelirse uğur sayılırmış. Türkülerimizde de motife rastlıyoruz.
Denizcilik tarihinde, Türk bilginlerinin “Sekiz Yulduz” dedikleri deve şeklinde bir yıldız kümesi uğursuz olarak kabul edildiği belirtiliyor. Açık deniz gemicileri bu yıldız kümesini iyi tanırlarmış. Bulunduğu yöne gemilerini götürmez, askeri harekât yapmazlarmış. Savaşta bu yıldız kümesi ile karşı karşıya kalmaktan sakınırlarmış. Bugünkü kara ve demiryollarının olmadığı asırlarda, askerlerimiz savaşın olacağı en yakın noktaya kadar deniz yolu ile taşınmaktaydı. Şu Kastamonu türküsünün geçmişi Kırım savaşlarına kadar uzanıyor:
“Sivastopol önünde yatan gemiler
Atar nizam topu dünya iniler
Askere gidiyor babayiğitler
Anacığım anacığım bana ağlama
Eğer gelmez isem kara bağlama”
Denizle ilgili deyimlerimiz ve atasözlerimiz var. Önce birkaç deyimden örnek verelim: Denizde birden fırtına çıkmasına “Deniz bindirdi” deniliyor. Olması zor bir iş anlamında “Deniz kenarında kuyu kazmak” denilmiş. Gün görmüş geçirmiş eski denizciler de “Deniz kurdu” diye anılıyorlar.
Yarınki yazımda Deniz ile ilgili deyimlerimizden ve inanışlarımızdan söz edeceğim.