Çanakkale'nin mukayesesi
30 Nisanda komutanlar toplantısında Mustafa Kemal "İçimizde ve askerlerimizde Balkan harbinin utancını bir daha görmektense, ölmeyecek yoktur. Böyleleri varsa onları kendi ellerimizle kurşuna dizelim." demişti.
Çanakkale Zaferi ile Türk'ün talihi nasıl değişti, sorusunu satır başlarıyla cevaplayalım:
Çanakkale Zaferi, müttefikleriyle Rusya'nın irtibatını önlemiş, dolayısıyla savaş iki yıl uzamış, bu arada çıkan Bolşevik ihtilâli ile Rusya savaş dışı kalmıştı. Böylece, Kurtuluş Savaşı yıllarında doğu ve kuzeyde güvenliğimiz sağlanmış, zafere ulaşmamız kolaylaşmıştı.
Çanakkale savaşları İngiliz ve Fransız kuvvetlerini Gelibolu Yarımadası'nda bağlamış böylece Almanya ve müttefiklerinin yükleri azalmıştı. Çok kayıp vermiştik ama düşman güçlerinin de insan ve malzeme kaybı bizden az değildi.
Türk ordusunun zaferi, İngiltere ve Fransa'nın sömürgelerindeki prestijlerine darbe indirmişti. Esir milletlere ümit ışığı doğmuştu.
Çanakkale Zaferi, Türk askerinin direnme gücünün, özveri ruhunun ve vatan sevgisinin bir anıtıydı. Savaştan önce değeri üzerinde dudak bükülen Türk ordusunun iyi yönetildiği ve ehil ellerde olunca, bin bir yokluğa karşın neler yapabileceğini dünyaya göstermişti.
Çanakkale Zaferi, Mustafa Kemal'in ordu içinde olduğu kadar tüm milletçe tanınmasını sağlamıştı. Böylece Türk milleti, 1700'lu yılların başından beri makûs yönde gelişen talihini yenecek liderini bulmuştu.
İlk çıkarmanın yapıldığı 25 Nisan 1915 ile son tahliyenin gerçekleştirildiği Ocak 1916 arasında geçen 259 günde Müttefikler Gelibolu Yarımadasına yarım milyon asker göndermişler ve bunların yarıdan biraz fazlası hayatını kaybetmişti. Türk kayıplarının kesin sayısı hakkında kuşkular var. Ancak resmen 251 bin olarak görülmekteydi.
Çanakkale Savaşı benzersiz insanlık görüntülerine sahne olmuştu. Savaş sırasında taraflar molalar vererek, yakın siperlerden şehitlerini ve cesetleri toplamak için çıkmışlar, bu molalar sırasında su ve sigara alışverişleri yapılmıştı. Karşılıklı yapılan bu ikramlar, insanlık ruhunun, savaş alanında bile her şeyin üzerinde tutulduğunun kanıtı olmuştu. Bir gün 57 inci Alayın sakası (sucusu) yolunu şaşırarak düşman mevzilerine düşmüştü. Saka, şaşkınlığını gizlemeye çalışarak "Beni komutanım gönderdi, bu yaz sıcağında suya ihtiyacınız vardır, diye düşünmüş" demişti. Buna çok sevinen karşı tarafın askerleri de, su dolu torbaları alıp sakanın katırını konserve ve çikolata ile yükleyerek geri göndermişlerdi.
Kocadere köyünde büyük bir sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfalı, kimi Bosnalı, Kimi Adıyamanlı, Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor...
Bunlardan biri Lapseki'nin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından. "Ölme ihtimalim çok fazla... Ben bir pusula yazdım... Arkadaşıma ulaştırın..."
Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur:
"Ben... Ben köylüm Lapseki'li İbrahim Onbaşından 1 Mecit borç aldıydım... Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin"
"Sen merak etme evladım" der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar.
Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de "söyleyin hakkını helal etsin" olur...
Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan gözyaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine ne de gözyaşlarına engel olamaz...
PUSULADAKİ NOT:
"Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil'e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.