Çekirdeği seçmek

Nihayet toprağın üstünde minik bir nokta usulca kıpırdadı. Çekirdek, hayatın utkusunu gerçekleştiriyordu. İncecik filizini narin bir dala dönüştürmeyi başarıp, kimseler görmeden, usulca uzatmıştı başını yeryüzüne. Hafifçe esen meltemde, yavaş yavaş salınan yoncalar, çimenler ve türlü çiçekler onun sesini duymadı.

Abone Ol

Olsun, o hayatı selamlamıştı, “merhaba hayat, seni seçtim” demişti coşkuyla, çok heyecanlıydı. Gün ışığı sarmalıyor, dürtüyordu onu. Işık, hava, hayat!. Ruhunun duyduğu heyecanı  ne yapacağını, nereye koyacağını bilemeden, canını,  canlı oluşunu, varoluşunu duyumsadı. Minicik olabilirdi, onu kimse görmüyor olabilirdi. Oysa başını topraktan yeryüzüne uzatırken içinde volkanlar patlamış, gök delice gürlemişti.

Çayırlık bir yerdi burası,  yoncalar, çimenler ara ara papatyalar, sarı kır çiçekleri, gelincikler, mor çiçekli deve dikenleri vardı. Çok mutluydu, ağlamak istiyordu. Gizli yapılmış bir ibadet gibi ilk gözyaşını ilk yaprağına bıraktı. Hayatın kendisinden süzülüp bedenine ulaşan his, varlığıyla birleşmiş, görünür olmuştu. His artık somuttu.

Ağlamak bir hissin görünür olması soyutluktan kurtulup vücut bulmasıdır. Göz yaşı sessizdir, bağırmaz, süzülür gelir. Ne yakışıklı, ne fevkalade, ne mucizevi bir hâldir ve ne halis bir andır o esasında.

O hayatı nasıl selamladıysa hayatın da ona bir selam borcu vardı. Buğu zerrelerinin içindeki hayat iksiri gecenin serinliğiyle yavaşça indi, narin dalın minik yaprağına minik bir inci tanesi gibi kondu. Bu, yoğun hasret içeren bir kavuşma ve kutlama anıydı. “Hoş geldin” dedi çiy tanesi, “hanidir gözüm yollardaydı”…

Meyve çekirdeklerini çöpe değil de toprağa serpmeyi seçen insan evladı, çekirdeğin, mucizesini gerçekleştirmesini olanaklı kılan herhangi biriydi.

“Hayat,siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir” derler, evet ama basitten zora doğru birçok şeyi de tercihlerimizle kendimiz planlıyoruz. Bir yere giderken bir yerden de gidiyoruz. Bir şeyi seçerken, diğerinden de vazgeçmeyi seçiyoruz. Kararlarımız yeni sorumluluklar yüklüyor bizlere. Seçimlerimiz bazen hayatta kalmamızı sağlıyor, bazen de hayatımızı mahvetmemize neden oluyor.

Bu hafta okuduğum yazılar arasında, iki kez aynı isimle karşılaştım, Viktor Frankl. 2. Dünya Savaşı sırasında esir düşmüş, Auschwitz’de nazi toplama kampında tutulmuş, nörolog ve psikiyatr. Şule Öncü yazmış;  “İnsan, karar veren varlıktır” der Viktor Frankl. Kamptan aklını ve sağduyusunu kaybetmeden nasıl kurtulduğunu anlatırken, bir karar verdiğinden söz eder; orada yaşanan dehşete tüm dikkatiyle tanık olacak ve savaştan sonra geride kalanlara olup biteni anlatacaktır. Bilinçli bir tercihtir bu ve bir bakıma bu tercih sayesinde bedeni çektiği acıya dayanır, aklı salim kalır. Savaştan sonra kendine verdiği sözü tutar, esaret süreciyle, varoluş ve anlamla ilgili son derece etkili metinler yazar.

“Sevmek ve çalışmak” diyor Freud da. Aynı noktaya geliyor söz. Sağlığı ve mutluluğu etkileyen en önemli iki kararı nasıl alacağız, kimi seveceğiz, ne iş yapacağız?

İnsan en büyük kötülüğü de en büyük iyiliği de kendinden görürmüş.  İş ve eş seçimi hayattaki en önemli seçimlermiş. Size uygun olan işi  ve eşi seçebilmişseniz, kendinize en büyük iyiliği yapabildiniz, demekmiş. “Good Will Hunting” filminin bir sahnesinde  şöyle bir söz geçiyordu: “Mükemmel değilsin. Seni şüpheden kurtarayım tanıştığın o kız da mükemmel değil. Asıl soru birbiriniz için mükemmel olup olmadığınız, önemli olan bu”  Ve filmin kahramanı, filmin sonunda hayatının seçimini yapıyordu. Filmden söz etmişken bir film daha paylaşayım sizinle; “Whiplash” bu filmin sonunda da Andrew, yapabileceği iki şeyden birini seçiyor, seyretmediyseniz tavsiyedir, çok etkileyicidir filmin finali.

En büyük kahraman en zor seçimi yapanmış. Bu cümle sizin de aklınıza ilk olarak Atatürk’ü getiriyor mu?.

Seçimler, keşkeler,  mutsuzluklar ve mutluluklar hepsi hayata dair. Hepimizin hikayesi başka. Kararlarımız, ulaşmak istediklerimiz, uğraşılarımız, yapabildiklerimiz ve yapamadıklarımız, bizi bir yerlere götürüyor. Dönüp  baktığımızda geldiğimiz yolu görüyoruz, o da bizim yolumuz oluyor.

   “Zümrüdü Anka’nı iyi seç ki Kaf Dağı sana yakın olsun” demişler.

   “O işler her zaman öyle olmuyor” dediğinizi duyar gibiyim..