Celâl Sılay, ölüm ve ötesi

Yıl 1969. Babıali’nin en eski, akşam gazetelerinden Her Gün gazetesinde, çiçeği burnunda bir gazeteci adayıyım. Benden yaşça ve başça büyük Mehmet Faruk Gürtunca, Abbas Parmaksızoğlu, Ertuğrul Cebbar, Cihat Dilerge, Ertuğrul Şevket Avaroğlu, Ergun Arpaçay, Uğur Gürtünca, Mithat Ayanoğlu ve pek çok ağabeye hayranım, Gizli açık onların deneyimlerini izliyorum yararlanıyorum. Kısa sürede sevildim.

Abone Ol

Mürettiphaneye o zaman gözümü kelli felli gibi görülen birisi gelip gitmeye, “Yeni İnsan” adlı bir edebiyat dergisi dizdirip tertipletmeye başladı. Sonra onu Mehmet Faruk Gürtunca’nın odasında da gördüm. Adının Celal Sılay olduğunu öğrendim.  Dergisini ve şiirlerini ilk kez görmüştüm. Kendisi, soğuk görünüşlüydü. Tebessümle arası yok gibiydi.   Aslından yaşlı gösteriyordu. Şiirleri ilginçti. Yürek ve kalp tınılarından çok madde sesi hissetmiştim.

Tanışıklığımız uzun sürmedi. Ya dergiden ya da Her Gün matbaasından vazgeçti, hatırlamıyorum. Çok geçmeden vefat ettiğini öğrenmiştim.

Bir gün Vedat Günyol’un İş Bankası Yayınları arasında çıkan “Çalakalem,” adlı kitabında onunla ilgili bilgiler okumuştum:

“….. Yapayalnız oturduğu, gelgeç duygusal ilişkileri dışında, eşe dosta, ahbaba, arkadaşa kapısı kapalı evinde ölü olarak bulunmuş. Tek başına yakalamış ölüm onu, o hoyrat dış görünüşü, zaman zaman insanı kendinden uzaklaştıran kırıcılığı altında, incenin incesi, duygulu bir yürek taşıyan adamı.

Celâl Sılay'ı ölüm elli yaşında yakaladı. Hem de, yapayalnız, kimseciklerden medet ummadan, bir an için olsun, onu dünyamıza çekecek, o korkulu, yaşlı bir çift gözün, bir insan gözünün dostça çaresizliğine bile sığınamadan. Kimseciklerin haberi olmadan, saatlerce kalmış dört duvar arasında, tıpkı Yunus Emre'nin kendine yakıştırdığı şu ölüm yazgısına uygun olarak.

…..”

 Celal Sılay, 1914’de Bursa'da doğdu. Bursa Işıklar Askeri Lisesi'nin ilk ve orta bölümlerini bitirdi. Ancak askeri okuldan ayrıldı. Lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 1940-1951 yılları arasında Vatan, Tasvir-i Efkâr, Her Hafta, Her Gün ve Ticaret Postası gazetelerinde çalıştı. 1952-1955 yılları arasında Yeni Memleket gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 1957-1958 yıllarında Yeni Gazete'de ve 1959-1960 yıllarında da Her Gün gazetesinde Ahmed Selâmi Sel takma adıyla köşe yazıları yazdı. Deneme ve öyküleri de bulunan Celâl Sılay 7 Eylül 1974 tarihinde yaşama veda etti ve Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.

Belki yalnızlığı kendi tercihiydi Celal Sılay’ın. İç dünyasını şiirlerinden anlamak gerek. Aynı zamanda metafizikçi ve sembolist şairdi, dememiz mümkün. Sıkça görülen kelime tekrarlarıyla vurgulamak istediği sembollere vurgu yapardı.

Vücudum sürükler, sürükler.

Götürür beni su kenarına.

Bahçelerin, bahçelerin birinde

Bir meyva beni bekler!

Ve şüpheyle, şüpheyle aklım

Dalar gökyüzü uzaklarına

Yıldızların, yıldızların ötesinde

Bir sır beni bekler!

Korkarak, korkarak canım,

Takılır her cenazenin peşine

Mezarların mezarların içinde

Bir tanesi beni bekler!

Celal Sılay’ın şiirleri kolay gibi görülmesine rağmen anlayabilmek için tekrar tekrar okumanız gerekebilirdi. Kendinizi bir ölümün ürpertisine ya da bir boşluğun içerisinde ya da karanlıkların ortasında ışık hüzmesinde bulabilirdiniz.

“…….Her şeyin ve her şeyin uzağında yalnız,

Yarı bir aydınlıkta baksam sana ve baksam

Solgun yüzünde aşkın seyr etsem elemini,

En derin bir hüzn ile ben ağlasam, ağlasam.”

Bu bakış açısıyla “Sual” adını verdiği şiirini okuyabilirsiniz.

"Zincirlerle çekiyor işçiler / güneşi yatağımın başına / Ben nasıl çıkarım bu kirli yüzle / Güneşin karşısına? / Kuşlar başucuma toplanmış / Perdeleri açılıyor sabahın / Ben nasıl sokarım bu tembel vücudu / Bahçesine Allahın? / Kim gönderir satıcıları / Kapımın eşiğine salar? / Ben nasıl alırım mallarını / Ancak kendilerine yetecek kadar / Gece örtülüyor üstüme / Uyutmak için zannederim / Kim yaşatıyor beni hâlâ / Cevap isterim."