Nazire (benzek) türü bir şiirimin son dörtlüğünü hatırlamaya çalıştım:
“Bakıp aldanmayın bir edna kulum,
Arif meclisinde değersiz pulum
Candan gelir canana gider yolum
Vuslatın bağında güldüm güleli
Beli can, beli dost, cananım beli.”
Aldanma veya aldatma iki zıt anlam. Bir şey nasıl olur da kendi zıddından ortaya çıkar? Gerçek ve yanılgı gibi. Derler ki, "İnsan hem doğruyu bulmak hem de aldanmak için yaratılmıştır.” Tevfik Fikret’in sözüne pek katılmasam da “Kim bilir, belki hepsi bir kuruntudan ibaret; belki, aldanmak bir hayat ihtiyacıdır?" diyor.
Bütün bunlar büyük küçük herkesin sığındığı “Aldatıldım, yanıldım” sözünü sevimli gösterir ya da affettirir mi? Kişisel olarak biri birini aldatabilir, herkesin öngörüsü, zekâsı bir olmayabilir. Ama başkaları adına aldatılır ve o başkalarını felakete sürüklerseniz, buna hakkınız yok. Kendi elinizle gereğini yaparsınız.
Örneğin ben de aldandım. Sağı solu, yandaşı, candaşı takip ederim. Muvafığı da muhalifi de dinlerim. Elimden geldiğince konulara at gözlüğü ile bakmam. Önüne çıkarılan ve insaf ölçüsünü aşan engeller, gördüğü törelerimizde olmayan hakaretler, verdiği mücadele, daha dikkatli izlememe yol açmaktaydı. Buna rağmen önceki akşam haberleri dinlerken aldatılmış duygusuna kapıldım. Yakıştıramadım. Umarım yanılmışımdır.
Türkiye’de güzel şeyler de oluyor umutlar doğuyor, alternatifler çoğalıyor sanıp demokrasinin yollarına ışıl ışıl bakarken, bir kelime Hacivat’ın dediği gibi yıktı perdeyi eyledi viran.
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre, zevzek kelimesi geveze - saçma sapan şeylerle uğraşan anlamına geliyor. Çok konuşan, çenesi düşük, gevşek ağızlı, lafçı, lafazan, lakırtı ebesi, ağız kavafı, lakırtı kavafı, çene kavafı, cır cır, çaçaron… Bunları ben günümüz politikacıları için söylemiyorum. Haddim değil, ama zevzeği böyle tanımlıyorlar. "Saçma sapan şeylerle uğraşan çocuklara zevzek çocuk yakıştırması yapılıyor. Zevzeklik ise çok konuşmak, gereksiz ve saçma sapan konuşmak anlamında kullanılıyor.
Zevzek eski metinlerde “esrar” anlamına da geçiyormuş. Bilmiyordum. Öyle yazmışlar. Çeşitli edebi eserlerde de zevzek kelimesi şöyle geçiyor: Ah o zevzeğe niçin yüz verdim de arabama çağırdım (Recâîzâde M. Ekrem). Böyle adamlar hakîkaten geveze, zevzek olurlar, sarhoşluklarını da ayıklıklarını da çekemem (Mahmut Yesâri). Aman, şu zevzeğin elinden kendini kurtar da gel dedi (Reşat N. Güntekin). Şehzâdebaşı bekçileri arasında kibarlığı, ağırbaşlılığı ile meşhur Hüseyin Ağa, zevzekliği kadar güler yüzü ve sadâkatıyle meşhur Bayram Ağa… (Sâmiha Ayverdi). Bırak Allah’ını seversen şu zevzekliği artık! (Ahmed Midhat Efendi). Sus Rahmi, zevzekliğe başlama! (Burhan Felek). O güzeli unutup gitmişe benzeyen zevzeklikler, o sövüp saymalar… (Târık Buğra).
Şimdi size bir fıkra nakledeyim, arkasından şu zevzekliğe takmamın esbabı mucibesini (gerekçesi) yazayım ve bir şiirle yazımı bitireyim.
Sofulardan bir zevzek, Bektaşi ile güya alay etmek için ona her rastlayışında rüyalar uydurur söyler ve bu rüyaların konularını da, mutlaka Bektaşi babalarını küçültecek uydurma vakalara ayırırmış. Bir sabah Bektaşi işine giderken bu zevzek herif yine kendisini karşılamış:
- Aman dostum, bu gece öyle bir rüya gördüm ki bayılacaksın, diye söze başlamış ve rüyasında, bir Bektaşi babasının kendisinin ağzına tükürdüğünü anlatmış. Bektaşi, rüyayı büyük bir dikkatle dinlemiş.
- Hakikaten, rüya çok mühim... Her halde bizim baba senin suratına tükürecekmiş. Fakat bu tükürük, yanlışlıkla ağzına girmiş.
Hızımı alamadım. Yarın da, zevzeklenip sözümü Mahzuni Şerif’in türküsü ile noktalayayım.