Divriği’nin Çamşıhı yöresini gezinceye kadar ben de Ali Ertekin’i yeterince bilmiyordum. Yalnız ben değil, eminim ki Divriğililerin çoğu da bilmiyor.
Ali Ertekin. Çilenin yirmi dört ayarını yaşamış. Çilenin yirmi dört ayarı nasıl diye sormayın. Katıksız çile deyim de siz anlayın. Çilelerle pişmiş, sonra bu dünyadan sessizce göçüp gitmiş. İyi ki, bir İsmail Metin çıkmış da, şiirleri kitap haline getirerek belleklerden yitip gitmesine engel olmuş. İyi ki Çamşıh Hüseyin Abdal Derneği Başkanı Gazi Orhan Türkyılmaz var da, Ali Ertekin’in birçok yönünü bana anlattı.
Ben de size anlatayım:
Ali Ertekin 1929 yılında Divriği’nin Çamşıhı yöresinde bulunan Başören köyünde doğmuş. Yüzelli yıl önce, dedesinin babası Malatya’nın Arapkir İlçesinin Eğinir köyünden gelip Çamoğa ve Gölören’e yerleşmiş. Buralarda zenginlerin yanında çalışmış, mal mülk sahibi olamamış. Daha sonra Başören’e göçmüşler. Babası Esef, İstiklâl Savaşı gazisiymiş. Savaş sonrası üç çocuğuyla dul ve kimsesiz kalan ağabeyinin karısı İslim’le evlenmiş. Esef’in bu evlilikten üç çocuğu olmuş. Ali, üçüncü çocukmuş…
Esef, geçinebilmek için ne iş bulsa çalışırken, eşi yani Ali’nin annesi ölmüş. Zorunlu olarak bir başka dul kadınla evlenmiş.
Küçük Ali’nin içi okuma aşkıyla doluymuş. Köylerinde okul olmadığı için Şahin köyüne gidip ilkokulu orada okumuş ve birincilikle bitirmiş. Ortaokulu okumak için Divriği’ye gitmiş. Ne var ki, gözlerinden rahatsızlığı başlamış. 1946 yılında tedavi için Elazığ’a götürmüşler. Faydasız. Gözünün biri kapanmış gitmiş. Daha sonra İstanbul Bakırköy’de ameliyat olmuş ama, diğer gözünün de sönmesine engel olamamışlar.
O günlerde bir şiirinde şöyle diyormuş:
“Derdim çoktur dostlar beni kınaman
Mansur gibi darda kalan ben oldum
Duman çöktü gözlerime göremem
Tipi boran karda kalan ben oldum ….”
Sonra babasını kaybetmiş; arkasından analığı da evi terk etmiş. Hayatta kendisine bakacak kimsesi kalmayan ve doğduğundan beri bir türlü yüzü gülmeyen Ali Ertekin, konu-komşunun eline kalmış:
“Yaşım on beş idi tutuldum derde /Zalim Felek çekti gözüme perde / Baykuş gibi kaldım yalnız bu evde / Gelip halimi görenim yoktur. // Anam babam öldü kardeşim zalim / Malım mülküm yoktur perişan halim / Hele bu fakirlik beter bir ölüm / Fakirim halime soranım yoktur.”
Ali Ertekin, otuz yaşlarındayken bu defa cüzzama yakalanınca işte o zaman çilenin yirmi dört ayarının ortasında kendini bulmuş: “Felek bana bir ok vurdu / Kırdı belimi belimi / Bilmem bana düşman m’oldu / Çekmez elini elini” diyor bir türküsünde.
Ali Ertekin uzun süre İstanbul ve Elazığ’da ruh ve sinir hastalıklarından dolayı tedavi görmüş. 2004 Mart ayında vefat etmiş:
“Öldüğümde baykuş dostum sorarsa
Viran bağlar solmuş yaprak gül benim
Varisimdir mirasıma konarsa
Kuru ağaç boynu bükük dal benim”
Ölünce Hüseyin Abdal Dergahına gömülmek istiyormuş ama Hüseyin Abdal Derneği Başkanı Eğitimci Gazi Orhan Türkyılmaz vasiyetinin yerine getirilemediğini üzülerek söylüyordu.
Ertekin bir şiirinde şöyle demişti:
“Fakirim evimde yoktur bir malım,
Kalacak mirasım ah ile zarım,
Dillerde söylenen bu destanlarım
Âşıklar sazında çalınır bir gün.”
Sazımız yok ki çalalım. Ama hiç olmazsa Ali Ertekin’i andık.