Örnek alınacak şeyler başardıkları için kendi adıma yürekten tebrik ve teşekkür ediyorum. Hani bir söylem vardır; “hoca da durur mu, yapıştırmış cevabı…” Bizim millet de durmamış, yapıştırmış cevabı: “Milli Takım forması giyen bir LGBT savunucusu olan Ebrar Karakurt takımdan ihraç edilmelidir. Müslüman bir ülkede hangi spor dalında olursa olsun bu ahlaksızlığı destekleyen ve normalleştirmeye çalışan kim varsa Ay Yıldızlı Şanlı formayı giymemelidir.” Yeniden Refah Partisi Gençlik Kolları Başkanı Melih Güner’e ait olan bu sözlerle birlikte millilik ve LGBT yeniden gündemin ilk sıralarına yerleşti. Sahi, millilik nedir, milliyetçi kimdir ve milli bakışla LGBT+ neden bir tehdittir?
Ona göre LGBTİ+ nedir?
LGBTİ+; (L) lezbiyen, (G) gey, (B) biseksüel, (T) transgender, (İ) interseks ve (+) diğer tüm farklı cinsel eğilimleri tanımlayan bir kısaltma. Bu tanıma giren bireylerin haklarını savunmak ve yaşadıkları ayrımcılıkları sona erdirmek gibi bir misyonları var.
Şuna göre LGBTİ+ nedir?
Küresel hedefleri olan global güçlerin kurguladığı, insanları cinsiyetsizleştirmek yoluyla seks işçiliğini ve bilişsel (keyfi) cinsel tercihleri normalleştirerek toplumların kültür, ahlak, inanç ve aile yapılarını bozmayı hedefleyen kötü niyetli bir yapı.
Ona göre neyi amaçlamaktadır?
LGBTİ+ terimi, toplum içinde farklı cinsel yönelimlere ve cinsiyet kimliklerine sahip bireylerin varlığını kabul ettirmek ve bu bireylerin haklarına saygı duyulmasını sağlamak amacını taşır. Ayrımcılık, homofobi, transfobi ve cinsel kimlik temelli ayrımcılığa karşı mücadele etmek, eşitlik ve adaleti teşvik etmek, LGBTİ+ bireylerin toplumda daha fazla görünürlük kazanmasını sağlamak gibi hedefleri vardır.
Şuna göre neyi amaçlamaktadır?
Dünyadaki tüm farklı kültürleri, inançları, yaşam tarzlarını, sosyolojik kurguları ve toplumsal normları bozarak, inşa etmek istedikleri yeni dünya düzenine uygun olarak, bilimsel veya kültürel anlamda hiçbir sabit inancı olmayan ve manipüle edilmeye müsait insan toplulukları oluşturmayı amaçlamaktadırlar.
Dünyada LGBTİ+
LGBTİ+ ABD başta olmak üzere tüm dünyada hızla yayılan bir hareket. Başlangıçta farklı cinsel kimliklere sahip bireylerin yaşadıkları ayrımcılıklarla mücadele ve farkındalık oluşturmayı amaçlayan bu hareket, günümüzde cinsiyetsiz çocuk yetiştirme, cinsiyetsiz eğitim, hormon bloklama yoluyla cinsi gelişimi engelleme hatta reşit olmayan çocuklara ailelerinin izni olmaksızın cerrahi müdahale yapılması gibi konuları tartışmaya açıyor. ABD’de bir lise öğrencisini tercih ettiği sıfatla çağırmayı reddettiği, yani birkaç gün öncesine kadar she (kız) sıfatı kullandığı öğrenciye he (erkek) sıfatı ile seslenmeyi kabul etmediği için işinden kovulan Fransızca öğretmeni Peter Vlaming’in hikayesi, olayın boyutlarını ve varabileceği noktaları göstermesi açısından oldukça önemli.
Türkiye’de LGBTİ+
Ülkemizde görülen LGBTİ+ hareketinin ABD’deki gibi marjinal eğilimleri desteklediğini söylemek bugün için pek gerçekçi değil. Türkiye’deki LGBTİ+ hareketinin ekseriyetinin, cinsel tercihleri nedeniyle dışlanan, hakları gasp edilen, iş bulamayan, zorbalığa maruz kalan ve sorunları görmezden gelinen bireylerin haklarını savunma amacı taşıdığını söylemek yanlış olmaz.
Neden karşı çıkılıyor?
LGBTİ+ hareketinin tepki görmesinin ana nedeni, bugününden ziyade savunduğu değerlerin gelecekte yol açması muhtemel sorunlar. Örneğin; 2017 yılında California valisi Jerry Brown, hastanın tercih ettiği cinsiyeti kasıtlı olarak reddeden sağlık uzmanları için hapis cezası öngören bir tasarıyı onayladı. Bir diğer deyişle; biyolojik olarak erkek olan ancak “bana kadın demenizi istiyorum” diyen bir hastanın kadın olduğunu reddetmek bir hekimin hapse girmesine neden olabilir. Konuya “insanların cinsel tercihlerini yaşamaları ve hissettikleri şekilde davranmaları” perspektifinden bakıldığında doğal karşılanabilir ancak işin bir de diğer tarafı var. Düşünsenize; bir erkeğe hanımefendi diye hitap etmeniz isteniyor ve biyolojik olarak %100 erkek olan birine hanımefendi demeyi reddettiğiniz için cezalandırılıyorsunuz. Bu temel hukuki değerlere ve “devletler insanları inanmadıkları şeyleri söylemeye zorlayamaz” ilkesine aykırı bir durumun önünü açıyor.
Diğer taraftan; siyaset kurumunun ve hükümetlerin kutuplaşmaları, marjinal eğilimleri, sosyal dengeyi ve toplumsal beklentileri yönetmek gibi bir vazifeleri olduğu unutulmamalı. Hiçbir özgürlüğün bir başkasının özgürlüğüne müdahale hakkı vermediğini aklımızdan çıkarmadan hareket edersek birbirimizi daha iyi anlayabileceğimize ve sorunlarımızı daha bilimsel yöntemlerle ele alarak çözümleyebileceğimize inanıyorum.
Şimdi gelelim Ebrar ile Melih’e… Bir tarafta ülkesinin adı ile bayrağını zirveye yerleştirip, Avrupa’nın göbeğinde bağıra çağıra İstiklal Marşımızı söylerken hüngür hüngür ağlayan 23 yaşındaki milli sporcu Ebrar, diğer tarafta kendini ondan daha milli gören ve alın teri ile kazandığı milli formayı kendisinden almayı öneren Melih… Aslında bu noktada insan çok şey söylemek istiyor ancak edebin sınırlarına takılıyor. Tek işi dışlamak, ötekileştirmek, engellemek ve yok etmek olan zihniyetlere zerre kadar ihtiyacımız yok. Doğruya ihtiyacımız var. Kimden gelirse gelsin… Bence siz de düşünün; hangisi daha milli?