Enver Paşa’nın hücum emri

18 Aralık 1914’te Enver Paşa kıtalara hücum emri verdi. Taarruza katılan birliklerin büyük bölümü Arabistan'dan geri çekilen ve Güneydoğu Anadolu'dan sevk edilen, sıcak iklime alışkın ve teçhizatları itibarıyla soğuğa hazırlıklı olmayan askerlerden oluşuyordu.

Abone Ol

10 uncu Kolordunun başında yukarıda sözünü ettiğimiz, Balkanlarda yapılan hataları “Bozgun” adlı kitabında yazan Albay Hafız Hakkı vardı. Enver Paşa’nın hayallerini tetikleyenler arasında bu Hafız Hakkı Paşa da vardı.

Bununu dışındaki birçok subaylar da ihtiras ve hayalcilikte geri kalmıyorlardı. Erzurum’a gelirlerken, yol kavşaklarına “Turan’a buradan gidilir!” diye işaret levhaları koymaktaydılar.

Hafız Hakkı hiçbir arazi araştırması yapmadan Enver Paşa’nın ihtiraslarını kamçılayacak su telgrafı çekmişti: “Dağlar üzerindeki yolları keşfettim. Bu mevsimde bu yollardan hareketin mümkün olduğuna inandım. Buradaki kolordu ve ordu komutanları yeterli ölçüde inançlı ve kararlı olmadıklarından böyle bir saldırıya samimiyetle taraftar olmuyorlar. Rütbem düzeltilerek bu görev bana verilirse, ben bu işi yaparım.”

Hafız Hakkı’ 18 gün içinde yarbaylıktan albaylığa terfi etmişti. Ama gözü ordu komutanlığındaydı. Enver, 18 gün içinde yarbaylıktan paşalığa yükselmemiş miydi? Ondan neyi noksandı?

Diğer yanda; askerin durumu yürekler acısıydı. Arap yarımadasından geldikleri gibi yazlık kıyafetlerle doğu cephesine sürülmüşlerdi. Anadolu’dan toplananlar, ordu giyecek verir diye yanlarına ağırlıklı bir şey almamışlardı. Oysa, Ayaklarında yırtık, pırtık çarıklar, kirli, yamalı giysilerle bu gençler, askerden çok çiftçilere benziyordu. Ne paltoları, ne sırtlarını tutacak çamaşırları vardı.

O günlere şehit olan Iğdırlı Ali Çavuş, yazlık giysiler içinde titreye titreye yazdığı mektubunda kışlık giysiler beklediklerini bakınız nasıl anlatıyordu:

“Bu yaz, iki alayımızla Yemen’den buraya nakil olunduk. Yola koyulmamızdan dört ay sonra buraya ulaştık ki, Arabistan’ın cehennemî sıcağı Köprüköy’deki ayaz yanında nimet-i ilâhi imiş. .... Kumandanımız, gelecek cuma Bas kumandan Enver Paşa Hazretleri’nin teftiş ve hücum için geleceğini müjdeledi. O gelinceye kadar da yün içlik, çorap ve paltoların verileceğini ve Yemen yazlıklarını atacağımızı müjdeledi. Allah, devlete ve millete zeval vermesin. Başkumandan Paşa Hazretleri’nin gelmesi ile, Moskof’un kahrolacağından ve kâfirin, karşımızdaki tepelerde geceleri seyrettiğimiz ocaklı ve mutfaklı karargâhlarını ele geçireceğimizden subaylarımız çok emin. ...... Başkumandan Paşa Hazretleri acele gelse ki, ateşe kavuşsak...”

Rusların, Osmanlı ordusuna erzak, mühimmat ve giyecek getirmekte olan gemileri batırdıklarını askere bildirmeyen Enver Paşa, bütün şu mesajı çekiyordu:

“Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarık, sırtınızda paltonuz olmadığını gördüm. Lâkin karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda Kafkasya’ya gireceğiz. Orada her türlü nimete kavuşacaksınız….”

Karşıda kış koşullarına uygun iyi giyimli iyi donanımlı altmış bin Rus askeri vardı..

Ölüm sessizliğindeki Bardız yaylasına, Çamurlu Tepe’ye Çerkez köyüne Oltu’ya ve Allahuekber dağlarına doğru ölümüne yürüyüş 22 Aralık günü başladı.  Askerler, bir adım atıyor, kara saplanıyor, bundan kurtulup ikinci adım atabilmek için iki misli enerji gerekiyordu. Enver Paşa’dan Hafız Hakkı’dan bitmeyen emirler geliyordu. Sarıkamış alınmalıydı.

Bazen Rus askerleri karşılaşıyor, çarpışıyorlardı. Ölüm beyazlığı, zihinleri durduruyor, gözleri kör ediyordu. Ama tipi, göz açtırmıyor, göz gözü görmüyordu. Bu nedenle iki Türk tümeni birbirine saldırmış, yaralı ve ölü iki bin askerimiz saf dışı kalmıştı. Ama hiçbir şey yürüyüşü durdurmuyordu. Ölüm onları bir gece vakti bir köşede sıkıştırıncaya kadar yürüyorlardı. 

Yarınki yazımda şehit sayısındaki gerçeklere doğru adım atacağım.