Böyle algılanması gayet normal çünkü bu modeller, standart 08/17 veya üç vardiyalı fabrika sistemi dışında az da olsa uygulanabilen esnek çalışma modelleri. Geçmiş yazılarımda sıklıkla değindiğim gibi: Esnek çalışma, bildiğimiz standart sabit zamanlı ve maaşlı çalışma modelinin dışındaki çalışma türlerine verilen genel bir isim. Esnek çalışma kavramı uzun zamandır hayatımızda ancak esnek çalışma dendiğinde aklımıza gelenler fazlasıyla değişti. Birkaç sene öncesine kadar esnek çalışma denince akla sadece part-time çalışma kavramı geliyordu mesela. Şimdi ise uzaktan çalışma, çağrı üzerine çalışma, serbest (freelance) çalışma, çevik çalışma, esnaf modeli, proje bazlı çalışma gibi birçok yeni kavramın yer aldığı kocaman bir kavramlar sepetine dönüştü. Her birinin üzerine ayrı makale yazılması gereken bu yeni modellerin hayatımıza etkisini ise; “eski çalışma modellerinin yerini yeni modeller almaya başladı” cümlesiyle önerme haline getirebiliriz.
Peki, esnek çalışma konusunda ülkece hangi noktadayız? Yine geçmiş yazılarımda değindiğim hususlardan faydalanarak mevcut durumumuzu anlatmaya çalışacağım.
“Uzunca süredir verilerinden faydalandığım 2018 yılına ait kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarına göre, yarı zamanlı (part time) çalışanların tüm çalışanlar içerisindeki oranı Hollanda’da %46,8, İsviçre’de %38,5, Türkiye’de ise %9,5 olarak ölçülmüştü. Daha güncel ve güvenilir bir kaynağa erişemediğim için eski verileri kullanıyorum ve ciddi bir değişiklik olmadığını, olduysa bile farkın daha da artmış olmasının muhtemel olduğunu varsaymak bence akla daha yatkın görünüyor. Aradaki beş katlık bu fark sadece part time çalışanları içeriyor ve proje bazlı çalışma, esnaf kurye modeli, çevik çalışma veya uzaktan çalışma gibi diğer çalışma türlerini kapsamıyor. Bu türler içerisindeki yerimizin de örnek ülkelerden ileride olduğunu düşündürecek hiçbir belirtiye veya ipucuna sahip değilim. Aslında aradaki fark o kadar devasa ki, bunu anlamlandırmak için sayısal verilere dahi ihtiyacımız yok. Avrupa veya ABD filmlerinde yahut dizilerinde bu durumu net olarak görebiliriz. Yahut yurtdışında eğitim konusunda araştırma yaparken rastlayabiliriz. Neye mi? Orada yaşayan insanların, çocuk sahibi kadınların, öğrencilerin veya farklı örneklem gruplarının ihtiyaçlarına göre dizayn edilmiş bir çalışma hayatı olduğuna... Öğrenci ve süper kahraman olan örümcek adam Peter Parker, okuldan artan zamanında bir laboratuvarda yarı zamanlı çalışırken, sevgilisi Mary Jane ise bir kafede part time garsonluk yapabilir. Bu sayede o ülkelerde hem okuyup hem çalışabilirsiniz. Bu şartlar ülkemizde mevcut veya yaygın mıdır? Maalesef değildir.”
Ülkemizde herhangi bir konuyla ilgili derinlemesine araştırma yapan tüm akademisyenler aynı kapıya çıkar. Yahut bir sektörde öncü atılımlar yaparak ürün veya hizmetleri daha ileri seviyeye taşımak isteyen tüm girişimciler… Okullarımızın neden beklenen yeterlilikte mezun üretmediğine kafa yoran eğitimciler de, davaların neden yıllarca sürdüğünü araştıran hukukçular da, ekonominin neden kötüye gittiğini açıklamaya çalışan ekonomistler de, hastanelerin neden aylar sonraya randevu verdiğini merak eden sağlıkçılar da… Herkes aynı kapıya çıkar ve o kapının üzerinde yapısal sorunlar yazar.
Esnek çalışma modellerinin gelişmiş ülkelerde neden bu derece yaygın olduğunu, işsizlik oranlarına etkilerini, toplumsal refaha ve üretime katkılarını veya ülkemizde neden yaygınlaşmadığını araştırdığınızda da farklı bir kapıya çıkmazsınız. Yapısal sorunlar her konuda olduğu gibi bu konuda da gelişimimizin önünde ciddi engeller oluşturur. Peki nedir bu yapısal sorunlar? İş hukuku, bağlı mevzuatlar, liyakatsiz bürokratlar, işlemeyen bürokrasi, eğitimsiz yöneticiler, değişime direnen patronlar, işçi – yönetici – patron arasındaki toplumsal ayrışma, gelir adaletsizliği, mesleklere ve çalışanlara saygı… Liste uzar gider. Başlığımıza dönüp “esnek çalışma konusunda ne durumdayız” sorusuna cevap verecek olursak… Sizce ne durumdayız?