Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İstanbul Kongre Merkezi'nde, 'Kırılma Noktasında Bir Dünya: Krizleri ve Dönüşümü Yönetmek' temasıyla düzenlenen 8'inci TRT World Forum'a katıldı. Programda 30'dan fazla ülkeden 150'ye yakın yerli ve yabancı konuşmacı yer aldı. Fahrettin Altun da programda bir konuşma gerçekleştirdi. Altun, "Panelimizin başlığı Media Distortion Exposed: Uncovering the Forces Behind Polarisation. Burada güçlü bir iddia var. Medyanın taraflı bir tutum içinde olduğunu iddia ediyoruz ki bu iddia öyle kolay kolay yanlışlanabilecek türden bir iddia da değil. Oysa Batılı modern paradigmaya göre medya, bireylerin tarafsız şekilde bilgi, enformasyon, haber alma hakkını temin ettiği için değerlidir, gereklidir. Bu anlayışa göre medya, toplumun çıkarını savunan bir dördüncü kuvvettir ve siyaset üstü bir mekanizmadır" dedi.

'KÜRESEL İLETİŞİM ALANINDAKİ ADALET VE HAKİKAT KRİZLERİNİ BÜYÜTTÜLER'

Altun, medyanın dönem dönem insan hakları ihlaline neden olduğunu belirterek, "Tarihsel olarak medya bu konumunu güçlendirmek amacıyla haber ulaştırma misyonuna eğlendirici içerik ve reklam satma fonksiyonlarını da ekledi. Bu süreçte medya bireylere sağlıklı bir enformasyon akışı sağladı mı? İnsanlar medya aracılığıyla bilgiye sağlıklı şekilde erişip onu serbestçe dağıtabildiler mi? Hayır. Ana akım medya kuruluşları seçilmiş, filtrelenmiş, gözden geçirilmiş bilgiyi, haberi topluma iletti. Bu süreci de tabii oldukları iktidar mekanizmalarının çıkarlarına göre yönettiler. İstedikleri bilgiyi istedikleri şekilde gösterip, göstermek istemediklerini gizlediler. Ve bunu yaparken de dokunulmazlık zırhına büründüler. Hakikati, gerçeği, doğru bilgiyi değil, gerçeğin bir kısmını paylaştılar. Sonuçta paylaştıkları hakiki bilgi olmadı, tahrif edilmiş bilgi oldu. Konvansiyonel medya, analog dönem medyası bütün bunların yanında farklı ülkelerde, toplumlarda siyasal ve ideolojik kutuplaşmaları körükledi. Sistematik şekilde dezenformasyon ürettiler. Küresel iletişim alanındaki adalet ve hakikat krizlerini büyüttüler. Ve bütün bunlarla birlikte tarafgir tutumlarıyla küresel alanda kutuplaşmaları, ayrışmaları derinleştirdiler. Esasında bütün bunlar, başlı başına ağır insan hakları ihlalleri olarak ele alınmalıdır. Ben huzurlarınızda bu teklifte bulunuyorum" dedi.

'DİJİTAL FAŞİZM REJİMİ OLDUĞUNU ARTIK KABUL EDELİM'

Altun, dijital faşizm kavramına değinerek, "Karşımızda bir dijital faşizm rejimi olduğunu artık kabul edelim. Ve maalesef yine karşımızda bu faşist rejimi ayakta tutmaya çalışan dijital diktatörler var. Bunların en temel iktidar stratejisi gündelik hayatı, gündelik hayatlarımızı kolonileştirmek, sömürgeleştirmektir. Bu hedefe ulaşmak için yapay, aşırı tüketim kültürünü özendirmeye çalışıyorlar. İnsanları uyuşturan bir dijital bağımlılık sistemini ayakta tutmak için çabalıyorlar. Gizli sansür ve örtülü özendirme mekanizmalarıyla siyasal davranış değişiklikleri meydana getirmeye gayret ediyorlar. Bu yeni bir tür faşizmdir. Roland Barthes'ın deyişiyle faşizm, konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir" ifadelerini kullandı.

'MÜSLÜMANLARA KARŞI APAÇIK BIR NEFRET SÖYLEMİ DOLAŞIMA SOKULUYOR'

Batı dünyasının İsrail propagandası yaptığını vurgulayan Altun, "Ne var ki, son birkaç yılda karşımızdaki bu tablo değişti. Ana akım Batı medyasında, Batı dışı toplumlara, 'mağdurlara', 'mazlumlara', 'madunlara' yönelik 'siyaseten doğrucu' dil ortadan kalkmaya başladı. Tarafsızlık arayışının yerini, taraftar toplama çabası aldı. Batı medyasında 19. Yüzyıl oryantalist metinleri hatırlatan türde etnosantrik tutumlar ana akım halini almaya başladı. İslam karşıtlığı, yabancı düşmanlığı propagandası marjinal olmaktan çıkıp ana akım yayın kuruluşlarının tutumuna dönüştü. Batı'nın üstünlüğü, Batı dışı dünyanın Batı için bir yüke dönüştüğü tezleri yeniden popüler söylemlere dönüştü. Bu süreç, bana soracak olursanız pandemi dönemiyle başladı, Rusya-Ukrayna savaşı ile hızlandı ve İsrail'in Gazze'de başlattığı soykırım süreciyle birlikte zirveye çıktı. Bakın bugün gözlerimizin önünde büyük bir soykırım yaşanıyor. Bu soykırım bütün dünyanın gözleri önünde yaşanırken, Batı medyası İsrail'in Batı dünyası için ne denli önemli bir müttefik olduğunun propagandasını yapıyor. Siyaseten doğrucu bir dil kullanma gereği duymadan İsrail'i haklı çıkarmak için elinden geleni yapıyor. Sadece Gazzelilere, Filistinlilere değil, bütün Müslümanlara karşı apaçık bir nefret söylemini dolaşıma sokuyor. Beyaz adam için daha fazla taraftar toplamaya çalışıyor. Pay vererek bağımlı kılma anlayışını terkedip, yeniden kaba sömürü ve işgal politikası teklifinde bulunuyor. Rıza oluşturmak yerine korku iklimi inşa etmeye çalışıyor. Evet, bu sürecin içinde yer alan konvansiyonel ve dijital medya aktörleri küresel alandaki adaletsizlikten olduğu kadar, kutuplaşmadan ve acılardan da sorumludurlar" diye konuştu.

DHA

Editör: Haber Merkezi