Hecenin beş şairinden biri olan Faruk Nafiz’i elli bir yıl önce, 8 Kasım 1973’de kaybetmiştik.

Üç gün onun çeşitli yönlerinden söz edeceğim. Bugün yalnız biyografisi ile ilgili genel bilgiler vereyim:  

18 Mayıs 1898 Cuma günü İstanbul’da doğdu. Eski Orman ve Maden Bakanlığı Başkâtibi Süleyman Nafiz Bey’in oğluydu. Annesi İstanbul tüccarlarından İbrahim Necati Bey’in kızı Ruhiye Hanımdı.

Faruk Nafiz, ilköğrenimini Bakırköy Rüştiyesi'nde yaptı.  Orta öğrenimini Hadîka-i Meşveret Îdâdîsi'nde tamamladı. Çocuk yaşta şiirle ilgilenmeye başlamıştı. Ondört-onbeş yaşlarındayken “Eserlerimin Ruhu” adlı şiiri 1913 yılında “Peyâm” gazetesinin edebiyat ekinde yayınlanmıştı. “Saat” adlı şiiri “Çocuk Dünyası” dergisinde çıkmıştı.

Faruk Nafiz, yükseköğrenim için bir süre Tıp Fakültesi'ne devam etmişti. Tıp öğrencisiyken yayınladığı şiirleriyle dikkat çekti. Kısa sürede edebiyat ortamlarında tanındı. İlgi ve övgülerle karşılaştı.  Şiirleri Peyâm-ı Edebî’de çıkmaya başlamıştı. Daha sonra 1916-1919 yıllarında “Edebîyat-ı Umûmiye” dergisiyle “Yeni Mecmûa”da şiirleri görülmeye başladı. Aynı yıllar Şair, Büyük Mecmua, Temaşa, Yarın, Nedim, Umit gibi dergilerde yazıyordu.

Onun Edebiyat-ı Umumiye dergisinde yayımlanan “Şarkın Sultanları” adlı şiiri, edebi çevrelerde kendine yer açmasını sağlayan ilk ürünü olmuştu.

Tıp Fakültesinde devam ederken, 1917 yılında eğitimini yarıda kesti. “Ati” gazetesinin yazı işleri bölümünde çalışmaya başladı. Cenap Şahabettin ve özellikle de Yahya Kemal Beyatlı'dan ve dolayısıyla Servet-i Fünun akımından etkilenmişti. Şiirlerini aruz vezniyle yazıyordu.

Öte yandan 1917-1918 yıllarında “İleri” gazetesinin yazı işleri kuruluna katılmıştı. İlk kitabı “Şarkın Sultanları” adını taşıyordu. 1918’de yayınlanan bu kitabı bir yıl sonra “Dinle Neyden” ve “Gönülden Gönüle” takip etti. “Dinle Neyden” adlı kitabı, Faruk Nafiz adını geniş kitlelere duyurmuştu. “Gönülden Gönüle” ile bunu pekiştirdi. 

1921-22 yıllarında Yarın dergisinde imzası görülüyor, “Birinci Kitap”, “İkinci Kitap” gibi kitapları yayınlıyordu.

1922’de bu gazetenin temsilcisi olarak Ankara’ya gitti. Kurtuluş Savaşı'nın melankolik sosyal havasından etkilendi. Bir aydın olarak, halkın eğitilmesi ve bilinçlendirilmesine katkı sağlayabilirdi. Kurtuluş ve yeniden yapılanış sürecinde yararlı olabileceğini düşünerek öğretmenlik yapmak istedi. İsteği kabul edildi. Aynı yıl Kayseri Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Bu göreve gidip gelirken ilk kez Anadolu’yu görmek ve tanımak olanağını buldu.

Faruk Nafiz, önceleri aruz, sonra hece ile yazdığı şiirleriyle kendisini kabul ettirmişti. Yahya Kemal'in etkisindeydi. Ancak o yaşadığı ortamın ve günün duygularını şiirlerine yansıtmaktan çekinmiyordu. O Yahya Kemal gibi şiirleri yıllarca olgunlaşsın diye bekletmiyor sıcağı sıcağına yayımlıyordu. Onun şiiri, özellikle Yahya Kemal tarafından beğenilmişti. Yahya Kemal kolay kolay kimseyi beğenmezdi. Ama Faruk Nafiz için:

“Bir lübbüdü cihanda elezz-i lezâizin,

Her mısra-ı güzidesi Fârûk Nafiz'in,”

 beytini yazmıştı.

Milli Mücadele'den sonra zafer heyecanı ile Anadolu coğrafyası, tarihi, kültürü ve insanı yeniden keşfediliyordu. Faruk Nafiz de Anadolu'dan ses getiren şairler arasında yer aldı. Onun “Han Duvarları” şiiri, şairlere ve edebiyatçılara yeni bir ufuk açtı.

 Faruk Nafiz, 1924 yılında Ankara Erkek Öğretmen Okulu’na, bir yıl sonra da Ankara Kız Lisesi’ne edebiyat öğretmeni oldu. Buradaki görevi yedi yıl sürdü. 1932 yılında İstanbul’a Vefa ve Kabataş lisesine atandı. Aynı zamanda Amerikan Kız Koleji'nde de edebiyat dersi vermeye başlamıştı.

Yarın Faruk Nafiz’in Han Duvarı şiirinden ve siyasete atılışından söz edeceğim.