Geçen yıla sorular

Bir yılı geride bıraktığımız gibi, yeni yılın ilk on gününü de siliverdik. Çabuk unutan yapımız var. 2023’den bize ne kaldı. Bol göz yaşı, aydınlığa hasret araca karanlık günler ve eteğimizde karamsara dönüşen umutlar.

Abone Ol

Geride bıraktığımız yılı nasıl geçirdik? Herkes içinden şu sorulara yanıt vermeye çalışsın:

2023’ü iyi geçirdiniz mi?

Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?

Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?

Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?

Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?

Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?

Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?

Ve siz onu hiç kokladınız mı?

Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?

Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?

Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?

Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?

Çimlere uzandığınız oldu mu?

Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?

Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl?

Kaç kez kuşlara yem attınız?

Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?

Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?

Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?

Kaç kez mektup aldınız bu yıl?

Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?

Kimseyle barıştınız mı bu yıl?

Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez fark ettiniz bu yıl?

İyi bir yılın, bunlar gibi birçok küçük şeye bağlı olduğunu

hiç düşündünüz mü bu yıl?

Bu soruların tümüne “evet” demek mümkün değil. Ama hepsine “Hayır” diyorsanız,  Hani bir şarkı var, ne diyordu bir dizesinde:

 “Desene ki güzelim, sen hiç yaşamamışsın.

Hiç olmazsa geçmişi geçmişte bırakıp yeni yıl için düşünelim:

Baharda çimenlerin üzerine yayılalım. Yoksa, er veya geç; çimenler yayılacak üzerimize. Haydaaa! Belli ki kör şeytanın vesvesesi, beni iğneliyor. Bu kulvardan çıkıp, başka kulvarda koşayım.

Çölde yolculuk eden iki arkadaş, bir ara tartışır. Biri ötekine bir tokat atar. Tokadı yiyen arkadaşın canı yanar. Ama bir şey söylemez. Kumun üzerine şöyle yazar:

"Bugün en iyi arkadaşım bana bir tokat attı."

 Bir süre sonra yıkanabilecekleri bir vahaya ulaşırlar. Tokatı yiyen arkadaş, bataklığa saplanır. Boğulmak üzereyken arkadaşı kurtarır. Boğulmaktan kurtarılan arkadaş biraz sonra bir kaya parçası üzerine şu sözleri kazır:

"Bugün en iyi arkadaşım benim hayatımı kurtardı."

 Tokadı vuran ve sonra arkadaşının hayatını kurtaran kişi ona “senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazdın ama şimdi kayaya kazıyorsun. Niçin?”

Arkadaş ona şöyle cevap verir: "Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağışlama rüzgârı estiğinde onu silebilsin. Ama biri bize iyi bir şey yaparsa onu kayaya kazımalı ki hiçbir rüzgâr yok etmesin."

Genelleme yapmak istemem. Arkadaşlık kavramını unutmaya başladık. Elbette arkadaşlarımızı da kaybetmemiz doğal. Oysa gerçek arkadaşlara, dostlara o kadar çok ihtiyacımız var ki.

Derler ki, kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş:

“Arkadasların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş.

Genç, birinci günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış. Her gün çaktığı çivilerin sayısı azalıyormuş. Bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş.

Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş:

“Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdeden bir çivi çıkart (sök)” demiş. Günler geçmiş. Bir gün çivilerin hepsi çıkmış. Babası ona:

“Aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık çok delik var. Geçmişteki gibi güzel olmayacak,” demiş. “Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Bir çatalı bir arkadaşına sokabilirsin ve çıkartabilirsin, Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen kalır.