Ziya Gökalp, 1908 öncesi şiirlerinden halka seslendiklerini hece vezniyle, istibdada ve düzene karşı isyanlarını aruz vezniyle yazdı. Kitaplarına almadığı şiirlerinin çoğunda eski şiirin izleri vardı.
1908 yılı Ziya Gökalp’in ikinci kez İstanbul’a geldiği yıldı. İttihat ve Terakki mensuplarıyla sık sık görüştü. Hürriyet ilân etmekle her şeyin bitmeyeceği görüşündeydi. Cemiyete yeni fikirler aşılamak gerektiği ve bu fikirlerin başında milliyetçilik olduğuna ilişkin önerileri pek ilgi görmeyince Diyarbakır’a döndü. Aynı yıl Selanik’e çağrıldı. Burada İttihat ve Terakki umumî azalığına seçildi.
Selânik Ziya Gökalp’in hayatının bir dönüm noktasıydı.
Başyazarlığını Ali Canip Yöntem’in yaptığı Genç Kalemler dergisinin yazı ailesine katıldı. Ziya Gökalp'in; Demirtaş, Tevfik Sedat ve Gökalp imzalarıyla yazdığı ideolojik şiir ve makaleleri önemli bir yer tutmaktaydı.
Genç Kalemler Dergisinde 1909 yılında yayınlanan “Altın Destan” da Türk ırkının eskiden şanlı bir birliğe sahip olduğu, müstakil devletler kurduğu, büyük kahramanlar yetiştirdiği belirtilerek, bugünkü dağılmışlığın, yabancı milletlerin boyunduruğu altına girmişliğin, üzüntüsü dile getiriliyordu.
“Kırklar karar verdi: yediler üçler,
Oldular kılavuz, kalmadı göçler,
Yarın ilhan çıkar alınır öçler,
İlhan tacı boşta; alan nerede?
Gideyim arayım: aslan nerede?”
Ziya Gökalp’in ikinci şiir kitabı “Kızıl Elma” 1915 yılında yayınlandı. Ziya Gökalp aruzu bırakmış, “Aruz sizin olsun hece bizimdir” demişti. Devrin olaylarını, milli amaca göre incelemiş şiir diliyle aktarmıştı. Türk destanları ve halk masallarından yararlanmıştı. Milli kahramanları bu destanlar içinde yüceltti. Onlarla millî terbiyenin gerçekleşmesine çalıştı.
Ziya Gökalp’in 1923 yılında yayınlanan Altın Işık adlı kitabında, manzum ve mensur masallarla iki perdelik bir piyes yer almıştı. Diğer kitaplarında olduğu gibi ağırlıklı olarak bu kitabında çocuk terbiyesini ilişkin mesajları manzume ve mensurelerinde serpiştirilmişti. Altın ışık, çocuklarımıza tarih bilinci vermek, onların geçmişlerini ve milli değerlerimizi sevmelerini sağlamak için hazırlanmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk, fikrilerinin babasının Ziya Gökalp olduğunu söylemişti. Ziya Gökalp'in ömrü vefa etseydi eğer, Cumhuriyet'in çok büyük bir düşünürü olacaktı.
Gökalp'in, "... Türk'üm diyen her ferdi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğe hıyaneti görülenler varsa, cezalandırmaktan başka çare yoktur" görüşü, Atatürk tarafından, "Ne mutlu Türk'üm diyene" şeklinde ifade edilmişti.
Her meyveli ağacın taşlandığı gibi, Ziya Gökalp’te taşlardan nasibini almıştı. Bunlardan birisi onun Türk olmadığına iddiasıydı. Bu iddiaya şiirle cevap verdi. İlk defa Kastamonu Açıksöz gazetesinin 20 Nisan 1921 tarihli nüshasında yayınlanan bu şiir şöyleydi:
“Ben Türküm! Diyorsun, sen Türk değilsin!
Ve İslâm'ım! Diyorsun, değilsin İslâm!
Ben, ne ırkım için senden vesika,
Ne de dinim için istedim ilâm!
Türklüğe çalıştım sırf zevkim için,
Ummadım bu işten asla mükâfat!
Bu yüzden bin türlü felâket çektim,
Hiçbir an esefle demedim:Heyhat!
Hattâ ben olsaydım: Kürt, Arap, Çerkez;
İlk gayem olurdu Türk milliyeti;
Çünkü Türk kuvvetli olursa, mutlak,
Kurtarır her İslam olan milleti!
Türk olsam olmasam, ben Türk dostuyum,
Türk olsan olmasan, sen Türk düşmanı!
Çünkü benim gayem Türkü yaşatmak,
Seninki öldürmek her yaşatanı!
Türklük hem mefkurem, hem de kanımdır:
Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil!
Türklük hâdimine "Türk değil!" diyen,
Soyca Türk olsa da "piçtir! Türk değil!
Sevgili dostlar yarınki yazımda Ziya Gökalp’ta Türkçe sevdasını işleyeceğim.