Dede Efendi ile ilgili bilgiler vermeye bugün de devam edeceğim. Şehnaz makamındaki, sözleri Yunus Emre’ye ait olan:
‘‘Yürük değirmenler gibi dönerler. El ele vermişler Hakk’a giderler’’ diye başlayan ilahiyi bu hac ziyareti sırasında bestelemişti.
“Yürük değirmenler gibi dönerler
El ele vermişler Hakk’a giderler
Gönül Kabesini tavaf ederler
Muhammed’in kösnü çalınır bunda
Ol sultanım demi sürülür bunda..”
Fakat bu ilahiyi nakletmeye ömrü yetmemiş, yanındaki öğrencileri İstanbul’a getirmişlerdi.
Gelelim Gülnihal’in öyküsüne:
Bilindiği gibi bu şarkı “vals” ritmindedir. Vals ritmi 16. yüzyılın ortalarında Fransa’da ortaya çıktı. Buradan dünyaya yayıldı. İlgi gördü. 18. ve 19. Yüzyılda, sarayların ve baloların vazgeçilmez dans müziği oldu.
Osmanlı’da bu ritim İsmail Dede Efendi’ye gelinceye kadar bilinmiyor, kullanılmıyordu.
Valsin bütün dünyada gözde olduğu 19. yüzyıl başlarında bir Fransız müzisyen Osmanlı Sarayı’na konuk geldi. Ağırlama görevi İsmail Dede Efendi’ye düştü. İki müzik adamı bir araya gelince konu ne olabilir? Tabii ki müzik...
Bir ara Fransız müzisyen, valsın anavatından çıkmış olmanın gururuyla ve biraz da küçümseyerek Dede Efendi’ye sordu.
-Siz valsi hiç duymadınız mı? Bildiğim kadarıyla Osmanlı’da vals hiç bilinmiyor. Bu konuda bir eseriniz var mı?
İsmail Dede Efendi bu alaylı ifade karşısında sıkıldı. Şöyle dedi:
-Bu vals nasıl bir şeydir üstadım? Bir örnek verebilir misiniz? Belki biliyoruzdur.
Bunun üzerine Fransız müzisyen, kemanıyla en popüler vals parçalarından birini çaldı. Dede Efendi parçayı sonuna kadar dinledikten sonra:
Tamam, dedi. Şimdi hatırladım. Biz bu valsi yüzyıllardır biliyoruz. Arşivimde bir örneği olacaktı. Müsaade ederseniz bir bakıp notalarını getireyim…
Dede Efendi konuğunun yanından ayrılarak, odasında 15 dakika içerisinde “Yine bir gülnihal aldı gönlümü” adlı parçayı besteleyip, notaya geçdi ve Fransız müzisyenin yanına geldi.
Buyurun üstat, dedi. Bulmak biraz zamanımı aldı. Ve çalmaya başladı bestesini.
Fransız müzisyen parçanın daha ilk notalarını duyar duymaz kıskanmadan edemedi. Mahcup oldu. Dede Efendi son darbesini vurdu:
Bir başka anlatıya göre,
Padişah, Dede Efendi’den daha batılı tarzda eserler ortaya koymasını istedi. Batıdan kültür ve müzikle ilgili bir grup geldi. İlk önce Fransız müzisyenler konserini verdi. Davetliler neşe içinde zaman geçiriyorlardı. Fakat padişah kara kara düşünüyordu. Fransızların konserinin ertesi günü Dede efendinin konseri vardı. Eğlence yerini ağır şarkılara bırakacaktı.
Sultan Abdülmecit, Dede Efendi'yi çağırdı. "Bu gün yapılan eğlenceyi gördün yarın için ne düşünüyorsun? " diye sordu.
Dede Efendi "Hiç merak etmeyin padişahım " dedi. Abdülmecit'in hiç umudu yoktu. Ertesi gün Dede Efendi bir gün içinde bestelediği vals ritmindeki ‘Yine bir gülnihal aldı bu gönlümü’’ şarkısıyla konsere başladı. Bütün davetliler zevkle dans ediyorlardı. Abdülmecit'in keyfi yerine gelmişti.
Yine bir gül-nihal aldı bu gönlümü
Sim-ü ten gonca fem, bi bedel, bir güzel
Ateşin ruhleri yaktı bu gönlümü
Pür eda, pür cefa, pek küçük, pek güzel
Görmedim kimsede böyle bir dilruba
Böyle kaş, böyle göz, böyle el, böyle yüz
Aşıkın bağrını üzmeğe göz süzer
El-aman, el-aman her zaman ol güzel
El aman pek yaman, her zaman ol güzel
Bu eser çok beğenildi ve Abdülmecit altınla Dede Efendi'yi ödüllendirdi. Fakat Dede Efendi'nin hoşuna gitmedi çünkü kendisi daha çok sanat değeri taşıyan eserlerden yanaydı. Abdülmecit ise devamını istiyor ve batı müziğine yakın besteler yapması için ısrarcı oluyordu.