Bizim o kadar çok konuşulacak konumuz var ki, çevremizde yaşanan birçok önemli olayı göremez olduk. ABD'nin uzun süre uğraş verdiği noktaya, Kilis'e atılan IŞİD füzeleriyle geldik. Terör örgütü IŞİD'in uzun süre sınırımızda bayrak dalgalandırmasına sabrımız, Kilis'e "düşen" (!) füzelerle taştı ve Cerablus'tan başlayıp El Bab'a kadar dayandık. Bir diğer terör örgütü olan Suriye PKK'sının bayrağı ise sınırımızda dalgalanmaya devam ediyor.
Beşiktaş ve Kayseri'deki kalleş saldırıların sancısı daha içimizi yakarken, Rus Büyükelçisi'nin Ankara'da bir polis tarafından suikaste uğraması, El Bab'da IŞİD'in bombalı saldırılarında 16 şehit verişimiz...
Hepsi tam göbeğinde yer aldığımız savaşın kaçınılmaz sonuçları... Bu savaşta neden yer aldığımız ayrı konu. Ya da bu savaşın dışında kalma imkânımız var mıydı? Bu başlı başına bir kitap konusu.
* * *
Rus Büyükelçisi'ni, bize göre FETÖ'cü bir polis, İsrail ve Rus basınına göre El Nusra'cı bir polis, ama sonuçta 22 yaşında ölümü göze almış bir "polis" öldürdü. Propaganda ayağı çok iyi planlanmış, bir film sahnesi gibi kurgulanmış ve kayıt altına alınması sağlanmış çok fazla mesajı ve hikayesi olan bir suikast.
Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'un öldürüldüğü gün; Moskova'da da bir Rus Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, evinde ölü bulundu. İntihar diyen de var, suikast diyen de...
Karlov ve Rus Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin ölümünden önce çok kritik bir suikast daha yaşanmış. NATO Genel Denetçisi Yves Chandelon, Belçika'da arabasında başından vurulmuş halde bulunmuş 16 Aralık'ta. Chandelon NATO'da terörün finansmanıyla mücadele alanında çalışıyormuş.
Son zamanlarda garip telefon aramalarından söz eden Chandelon'un, ölümü halinde yayınlanması için oğluna bir takım belgeler bırakmış. Bunu duyuran da eski FBI çevirmeni Sibel Edmonds. Belgeler polisin elindeymiş.
Biraz daha geriye dönelim hemen.
ABD'de seçim sonuçlarının kesinleşip, Trump zaferini ilan ettikten sonra Suriye'de de çok dikkat çeken ölümler olmuştu. El Nusra ve benzeri "radikal Selefi" örgütlerin hakimiyetindeki Halep, İdlib ve Rakka'da birçok "cihatçı" subay sözüm ona çatışmalarda öldürülmüştü. Bu konuyu 18 Kasım 2016 tarihinde "ABD parmak izlerini siliyor" başlığıyla uzun uzun anlatmıştım.
Cihatçı subayların öldürülmesi, bazı Ortadoğu uzmanı isimler tarafından da ilginç bulunmuştu. Hatta Fransız uzman Thierry Meyssan, cihatçı şeflerin öldürülmesini değerlendirirken şu bilgiyi de paylaşma ihtiyacı duyuyordu: "ABD ve Suudi Arabistan, 1978 yılından beri Birleşmiş Milletler Sözleşmesini ve 2625 sayılı kararı ihlal ederek, önce SSCB, ardından da Rusya'ya karşı cihatçıları devşiriyor ve örgütlüyor. Afganistan, Yugoslavya, Cezayir, Çeçenistan, Irak, Libya ve Suriye savaşları sırasında, cihatçılar bir milyondan fazla insanı öldürdü." Hillary Clinton da "radikal İslamcı gruplarla irtibat"la suçlandığı için seçimi kaybetmişti...
* * *
Trump'un seçilmesiyle, sadece ABD devletini yöneten zirve değişmeyecek. ABD'nin tüm politikalarında değişiklik olacak. Bunun işaretlerini yeterince gördük. Obama'yı ABD'nin IŞİD'i koruduğuna ikna edemeyip görevinden ayrılan General Flynn'in, Ulusal Güvenlik Danışmanı olması gibi...
Rus Büyükelçi Karlov suikastı, her ne kadar "FETÖ işi" denilse de, Moskova'nın hedefinde artık "İslamcı gözüken terör örgütleri" var. Bir diğer deyişle, ABD'nin Afganistan'da Rusya'ya karşı kurguladığı "radikal İslamcı örgütler" ve türevleriyle savaş, Moskova ve Çin'in tek önceliği olacak. Şanghay Beşlisi'nde bu amaçla bir araya gelen ülkelerin de desteğiyle. Suriye'de Şam rejimine verdiği lojistik desteğin ötesinde bir eylem planını devreye sokacak Rusya bu örgütlere karşı. Putin bunu açıkça dillendirdi ve Türkiye de "El Nusra, IŞİD dahil silahlı İslamcı örgütlerle savaş" için varılan mutabakata imza koydu. Bu mutabakatta henüz Suriye PKK'sı yok. Bu konu sanırım, Esad'ın da katılacağı başka bir zirvenin konusu olacak.
Önümüzdeki dönemde, özellikle Suriye'deki "İslamcı gözüken silahlı terör örgütleri"ni kimlerin silahlandırdığı, hangi ülkelerin lojistik destek verdiği de dünyanın gündemine oturacak. NATO'da terörizmin finansmanıyla mücadeleyle görevli Chandelon'un öldürülmesi, işte bu yeni dönem öncesi yapılan "saha temizliği" gibi...
Chandelon'un, IŞİD'in ürettiği petrolü kimin taşıyıp, kimin kime sattığını araştırdığından hiç kuşkum yok. Doğru bilgilere ulaştığından ve bunları belgelediğinden de... Chandelon öldüğüne göre, bu işin başrol oyuncuları rahatlıkla kendisini kenara çekip, "aracı" olarak kullandıklarını günah keçisi ilan edebilir. Günah keçisi istediği kadar "biz beraberdik" desin, istediği kadar "bunlar komplo" desin. Algı makineleri devreye girer, psikolojik harple suçlu ilan edilip bir başına bırakılırlar.
ABD'nin İran'la savaştırdığı Saddam Hüseyin'in "Nükleer silahım yok. İnceleyin" feryatları da hiç bir işe yaramamıştı... Saddam nefretinin faturası Irak'a çıkarılmıştı. Bakalım "terörizmin finansmanı" faturası kime çıkarılacak?