Dünkü yazımda pek çık pratik bilgiler verdikten sonra “Bu nedir?” sorusunun yanıtını bugüne bırakmıştım. Cevabı vermeden önce birkaç pratik bilgi daha vereyim:
Örneğin kebap benzeri yemek yediniz. Ağzınızdan kötü koku yayıyorsunuz. Bir dilimini alıp dilinizle damağınıza yerleştirin ve en az 30 saniye öyle tutun. Ağzınızda kötü kokulara neden olan bakterilerin fotokimyasallar sayesinde ölmesi nedeniyle bu sorundan kurtulmuş olacaksınız.
Evyelerinizi, lavabolarınızı çevreye zarar vermeyecek bir şekilde temizlemek ister misiniz? Bir dilimini alıp temizlemek istediğiniz yeri ovun. Sadece yılların birikimi lekeleri kirleri temizlemekle kalmaz, ayrıca güzel bir parlaklık verir temizlediğiniz yere. Bunun yanında elleriniz de o temizlik malzemelerin verdiği zararlardan kurtulmuş olur.
Kalemle yazarken bir hata yaptınız ve hatayı silmek istiyorsunuz. Onun kabuğunu alıp yavaş ve nazikçe silmek istediğiniz yazıya sürtün. Boya kalemlerinde ve keçe kalem yazılarında da oldukça yararlı. Bilirsiniz bazen çocuklarımız duvarlara yazılar yazar, resimler yaparlar. Onlarda da deneyebilirsiniz.
Şimdi beklediğiniz yanıt yerine size bir hıyarname takdim edeyim. Bu hıyarnamenin şairi: Mustafa Enes Gündüz… Şöyle yazmış:
“ Hıyar deyip geçmeyin, çoğu derde şifadır,
O yüzden her yemeğin yanında salatadır.
Al hıyarı törpüle, yoğurt ile cacık yap,
Böl ikiye, tuzla ye, oldu tansiyonluk hap.
Sesi gür ve tok çıkar, hıyar yiyen adamın,
Yüzünde toksin kalmaz, maske yapan madamın.
İnek sürüsüne ver, ot yerine kullansın,
Kışlık turşusunu kur, ev halkı faydalansın.
Sert ve yeşildir taze hıyarın görünüşü,
Gübrelere katılır, soluk ve pörsümüşü.
Sobaya at ısıtsın, iki hıyar kasası,
Üstüne koy ısınsın bakırdan demlik tası.
Bir de insanoğlunun hıyar olanı vardır,
Hem bir işe yaramaz, hem yeriyle zarardır.
Tablo yapıp asmalı bu hıyar şiirini,
Anlatacağım size hıyarların pirini!
Cennet vatanımın çok bağı var, bahçesi var,
Bereketli topraklar hıyarlara olmuş dar!
Ağız tadıyla insan evde yemek yemeli,
Birkaç hıyar yüzünden sofra terketmemeli!
Canım ülkemde yaşar hıyarların en hası,
O hıyara çıkmalı tezden idam yasası!
Bu ülke bize yardır, bu ülke bize vatan,
Hıyar tablalarında, çokça var kelek satan!
Her tarlada elbette bostancıbaşı vardır,
Bostana nankör çiftçi, hıyar oğlu hıyardır!
Bu kadar güzel övgülerin arkasından nankör birine “Hıyar oğlu hıyar” denir mi? Şairdir bu. Amacı hıyarı kötülemek değil. Ah bu şarkıların gözü kör olsun diyen şair de aslında şarkıları kötülemiyor. Onların sapantaşının hedefi başka.
Eskiden hıyarlar ilkbaharın müjdecisiydi. Şimdi her mevsimde hıyarlarla karşılaşmanız mümkün. Ama turfandasında seyyar satıcıdan soydurup, üzerine tuz serptirerek yemenin tadını diğer mevsimlerde bulmanız mümkün değil.
Langa’nın Cengelköy’ün hıyarının nostaljisini yaşayıp hormonlu sera hıyarları ile idare ededuralım. Geliniz bir hıyar şiirini de Vuslati’den aktarayım. Ne olur hıyar bize darılmasın derken taşı gediğine koyalım:
““…Soy devleti, izler gelir devamı,
Millet malı soyulmaya reva mı?
Hortumcular senden alır selâmı,
Dedim ya, sen hıyar oğlu hıyarsın!
Kuş sütünden doldurursun helkeni (bakracı),
Her limanda indirirsin yelkeni,
Vuslatî der; ‘hor görürsün ülkeni’,
Dedim ya, sen hıyar oğlu hıyarsın!.. “
Manavlar hıyara hıyar demiyor, salatalık diyorlar. Kimi de “Badem bunlar badem”diye çığırtkanlık yapıyor. Lale Akaksoy da şiirinin bir yerinde şöyle söylemiş:
“‘Domates güzel, biber güzel, hıyara bak hıyara bak...’ diye bağırıyordu pazarcı.
Bahar gelmiş pazardan belli.
Zam şampiyonu sivri biber, inmiş 2 liraya.
Hıyar da ucuz ve bol her yerde.
İstemesen de, bakmak zorunda kalıyorsun hıyara.
Hıyara, hıyar demek çok kaba.
Salatalık diye geçiştiriyor kibarlar….”
Okuyucularım kusura bakmasınlar. Hıyarlar arasına bir girdim, pir girdim. Yarınki yazımda da “pes gayri!” diyeceksiniz.