Uzmanlar iklim göçlerinde insanların öncelikle kendi ülkeleri içindeki uygun bölgeleri tercih ettiğini, öte yandan iklim krizinin küresel etkilerinin artmasıyla, ilerleyen zamanlarda ülkeler arasındaki göçlerin daha sık yaşanabileceği değerlendirmesinde bulundu.
Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı Uluslararası Göç Örgütü tarafından 2022'de yayımlanan "İklim Değişikliği ve Gelecekteki İnsan Hareketliliği" raporuna göre son 10 yıllık dönemde, dünyada, yılda ortalama 21,6 milyon kişi iklim değişikliği kaynaklı sıkıntılar nedeniyle ülkeleri içinde göç etmek zorunda kaldı.
İklim değişikliğinin oluşturduğu risklerin, dünyanın her noktasında arttığı belirtilen raporda önümüzdeki 10 yılda 1 milyar insanın deniz seviyesinin yükselmesi, sel, kuraklık, aşırı sıcaklıklar, gıda güvenliği gibi sorunlarla yüzleşmesinin beklendiği ifade edildi.
Rapora göre 2012 ve 2021 yılları arasında iklim değişikliği kaynaklı hava olayları nedeniyle insan hareketliliğinin en yoğun olduğu bölgeler sırasıyla; Doğu Asya ve Pasifik, Güneydoğu Asya, Sahra Altı Afrika ülkeleri, Güney ve Kuzey Amerika, Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Avrupa ve Orta Asya olarak kayda geçti.
Raporda iklim krizi sebebiyle en az insan hareketliliğinin Avrupa ve Orta Asya'da yaşandığına işaret edilerek, bu bölgelerde dahi 2 milyona yakın kişinin sel felaketiyle mücadele ettiğine dikkat çekildi.
Küresel ısınmanın ulaşabileceği dereceler ile nüfusun büyüme hızına bağlı olarak rakamların değişebileceğinin altı çizilen raporda, 2050'ye kadar 44 milyon ile 113 milyon arasında kişinin ülkeleri içinde göç etmelerinin beklendiği kaydedildi. Raporda, iklim değişikliğinin daha şiddetli yaşandığı kötümser bir senaryoya göre ise bu rakamın 125 milyon ile 216 milyon arasında bir noktaya ulaşabileceği uyarısında bulunuldu.
Çalışmada 2050 yılına kadar en çok insan hareketliliğinin yaşanacağı bölgeler ise sırasıyla Sahra Altı Afrika ülkeleri, Doğu Asya Pasifik bölgesi, Güney Asya, Kuzey Asya, Latin Amerika ve Avrupa ile Orta Asya bölgeleri olarak gösterildi.
Rapora göre Doğu Afrika kıyılarında deniz seviyesinin yükselmesi ve buna bağlı yaşanabilecek sel felaketleri nedeniyle 2020 ile 2050 yılları arasında 750 bin kişi, Bangladeş'te deniz seviyesinin 0,44 metre yükselmesi halinde 730 bin, 2 metre yükselmesi halinde ise 2,1 milyon kişi 2100 yılına kadar iklim göçmeni olabilir.
Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Melike Dedeoğlu, yaşamlarını veya yaşam koşullarını olumsuz etkileyen iklim ve çevre olaylarından dolayı yaşadıkları bölgeleri geçici veya kalıcı şekilde terk etmek zorunda kalan, bu sebeple ülkesi içinde veya ülke dışına göç eden insanların, Uluslararası Göç Örgütü tarafından "iklim göçmeni" olarak tanımlandığını söyledi.
İklim krizi ile mücadele eden kişilerin göç nedenlerinin değişebildiğini anlatan Dedeoğlu, iklim değişikliği kaynaklı sel, su baskınları gibi yıkıcı felaketler sonrası insanların göç edebildiğini, tarımdaki üretkenliğin azalması, temiz suya erişimin kalmaması, kuraklık ve sıcaklık gibi sebeplerle de iklim göçleri yaşanabildiğini kaydetti.
Küresel ısınmanın etkisiyle deniz sularındaki artışın toprak kayıplarına yol açtığını, bunun da zorunlu göçleri beraberinde getirdiğini aktaran Dedeoğlu, "Doğal kaynakların kullanımı konusunda artan rekabet neticesinde ortaya çıkan bazı çatışmalar da iklim göçlerine sebep olabiliyor." dedi.
İklim krizi kaynaklı göçlerin en çok Güney Doğu Asya ve Pasifik bölgesinde görüldüğünü hatırlatan Dedeoğlu şöyle devam etti:
"Bununla birlikte bu gibi göçler iklim krizi kaynaklı felaketler sonucu dünyanın pek çok yerinde görülebiliyor. Bu duruma, 2005 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde meydana gelen Katrina kasırgasını örnek verebiliriz. Bu kasırganın ABD tarihinin en büyük göç olaylarından birine neden olduğu belirtiliyor. 1,5 milyon insanın geçici, 300 bin kişinin daimi, 107 bin kişinin de yasa dışı göçmen olarak yer değiştirdiğini gördük."
İklim göçmenlerinin uluslararası alanda mülteci olarak kabul edilmemesinin haklar konusunda belirsiz süreçler yaratabildiğine değinen Dedeoğlu, şunları söyledi:
"Yaşanmış örnekler var. 2013 yılında Kiribati'den Yeni Zelanda'ya iklim krizi kaynaklı bir mültecilik başvurusu oluyor. Ama Yeni Zelanda hükümeti bu başvuruyu reddediyor. Cenevre Sözleşmesi'yle belirlenen bir mülteci tanımı var. İklim krizi sebebiyle yapılan göç ise bu mülteci olma kriterlerine dahil değil. Henüz bu konuda bir düzenleme yapılmadığı için bu sorunla yüzleşen milyonlarca insan bu tanımın dışında kalıyor."
BM İklim Değişikliği Panelinin, Akdeniz Havzası'nda daha fazla ısınma gerçekleşeceği yönünde uyarılar yaptığından bahseden Dedeoğlu, bu havzada yer alan Türkiye'nin de iklim göçü hareketliğinin dışında kalmasının söz konusu olamayacağı yorumunu paylaştı.