İstanbul Prens Adaları (2)

Abone Ol

Burgaz Adası Dervişleri

Adalar Vapuru Burgaz Ada iskelesine yanaştıktan sonra, önce inenler ve yükler, sonra da binenler bir telaşla koşuşlar. Aslında adanın yerleleri; adada sürekli yaşayanlar birbirini tanımaktalar. Benim bibi ayda-yılda bir gelenlerin bakışlarınında ve yürüyüşlerinden anlamaktalar. Vapurdan inip, on - on beş adım atmadan sağda, küçük ama derli toplu, çevresi yemiz bir büfe dikkatimi çekti. Burgaz Ada’sının tek gazete bayisi, dergi, kitap ve hediyelik eşya satış noktası. Gazete aldım ve para verecek birini bulamadım. Oradan geçen bir yerli adam “aldığınız gazetenin parasını kutuya bırakın, gidebilirsiniz” dedi. Şaşırdım. Ben de öyle yaptım. Sonra bu küçük kitabevi ve gazete satış yerini merakla izlemek istedim. Karşısındaki pastaneye oturtum, bu sahipsiz büfeye gelene gidene bakmaya başladım. Yoldan geçenler; gazete, kitap ya da gereksinimi olanları alıyor ve parasını da oradaki kutuya bırakıyor.. Elbette, bu temiz ve imrenilecek alış veriş ilişkisini bozan tilkilerde olmakta… Ama bu büfeyi işleten adamı, sevgisini sebil eyleyen dervişi merak etmeye başladım.

Burgaz Adası’nın sevilen 40 yıllık Kastamonulu pastacısı, konuksever ve bir ada dostu olan Bahri Ergün ile çay sohbeti yaparken, bu büfe işini konuşmaya başladık. Benim merakımı anlamıştı: “Biraz sonra karşıki büfenin sahibi Aksakal Bilge Derviş gelir” demeye kalmadı. Şapkalı ve yarım sakallı gülümseyerek gelen adam, selam verdi ve yanımıza çömeldi. “Sait Faik amca ile tavla oynamadan geliyorum…”  diyerek selamlaşan, Yunus Emre gibi “sevgisini sebil eyleyen” bir derviş ve Karacaoğlan gibi “yarin göğsüne sülüm (merdiven) dayayan” bir şair, yazar, mizah ustası, sazı sözü harmanlayıp, hasata duran, şelpe ve bağlamayı tavana asan, pek çok müzik aletinin sesini çıkaran TA ile bir Ada dostuyla karşı karşıyayım. Sazlı-sözlü edebiyatın ve sanatın harman olduğu bir ozan ile hasret gideriyorum. Aşık Mahsuni Şerif’in el verdiği Muzaffer Özdemir’in büfesine uğramadan ve kendisinden imzalı kitap almadan  Burgaz Adası’ndan ayrılmayınız…

Bir zamanlar Adaların en nostaljik özelliği olarak anlatılan görüntü şu idi: Atlı yaylı faytonlarla yapılan gezi turları ve ada içi ulaşımdı. Artık bu nostalji ve kirlilikte yok. Bunun yerine ada içi ulaşımda ve gezintilerde: Bisikliet, motobisiklet, üç tekerlekli taşıma araçları, küçük yolcu taşıyıcılar ve özellikle Büyükada da otobüslerle yolcu yaşınmaktadır. İstanbulkart geçerlidir deselerde, ek para alınmaktadır. Adalara bilindiği gibi motor, vapur ve feribotlarla ulaşım ve taşımacılık yapılmaktadır.

Adalar Belediyesi hizmetlerinden; yerleşik halk ve geçici gelen konukların memnun olduklarını söyleyebilirim. Konukların tüm merakları, adanın alternatif kültür ve doğa turizm potansiyel zenginliğine tanık olmanın tam zamanı… Yurt dışından, Anadolu’dan ya da İstanbul anakaralarda yaşayıpta, hala Prens Adalarını görmeyenlere çok üzülmekteyim.

İstanbul’un Prens Adalarını gezerken; Anadolu coğrafyasını arşınlayan ve dünyanın 99 haline tanıklık eden, bendeniz belgeselci gezgin şair olarak, size rehberlik ederken; gezip gördüğünüz yerler ile ilgili olarak, bazı detayları, kamera arkasını ve sizde merak uyandıracak saklı bilgileri vermek isterim. Hayatı keşfetmek ve belgelemek için, bu küçük ayrıntılar önemlidir diye düşünmekteyim… Bu nedenle, Lev Troçki, Aya Yorgi ve Büyükada dosyasını özetledim…

 

Devamı haftaya…