Kahramanmaraş’ta aynı gün meydana gelen ve büyük yıkıma neden olan depremler hepimizi yasa boğdu. Pazarcık’ta 7.7 ve Elbistan’da 7.6 olarak ölçülen iki büyük depremde binlerce canımızı, eşimizi, dostumuzu, akrabamızı yitirdik. Ülkece tek yürek ve tek bilek olarak büyük bir dayanışma örneği sergileyen toplum acılarına ağlayarak yaralarını sarmaya çalışırken, uzun zamandır yok sayılan korku ise içten içe büyümeye devam ediyor. Önümüzdeki birkaç on yıl içerisinde bu boyutlarda bir depremin İstanbul’da yaşanması kaçınılmaz görünüyor. Sonrası ise korkunç bir karanlık, korku ve telaş… Akıllarda ise tek bir hedef: İstanbul’dan kaçış!
Bu felaket bize birçok şeyi hatırlatırken yeni bir şeyi de öğretti. Şehrin en güvenli binasında yaşasanız ve depremi sıfır hasarla atlatsanız dahi, tüm şehrin yangın yerine dönüştüğü bir senaryoda, elektik, doğalgaz, su ve ekmeğe erişim bile zorlaşmışken hayatta kalmak yaşamak anlamına gelmez. Canınızı kurtarmış olursunuz ancak hayat uzun bir süre normale dönmez. Bu büyük yıkım unutmaya yüz tuttuğumuz gerçekleri yüzümüze öyle bir vurdu ki, zihinlerimizde var olan “acaba ne yapsak” sorusu boyut değiştirerek “İstanbul’da yaşamak tercih mi yoksa intihar mı” şekline evrildi.
Depremin ilk birkaç günkü şokunun ardından beklenen İstanbul depremi ve olası sonuçları hakkında düşünmeye başladık. Uzmanların deprem haritaları eşliğinde yaptıkları uyarılar ve olası öneriler ise önümüzdeki dönemde yaşanması muhtemel büyük bir iç göçün hazırlık direktiflerine dönüşüyor. İstanbul’daki büyük nüfus plan yapmaya, bütçe yaratmaya, imkanları zorlamaya ve harekete geçmeye çalışıyor. İstanbul korkuyor, İstanbul kaçıyor!
Ülkemizde deprem bölgeleri 1-5 arası sayılarla derecelendiriliyor ve 1 en tehlikeli kabul edilerek sayı yükseldikçe risk azalıyor. Türkiye’de 5. derece olan tek bölge Konya ovası civarı yani İstanbul’a bir hayli uzak. İstanbul’a en yakın düşük risk bölgelerini aradığımızda ise karşımıza tek bir sonuç çıkıyor: Trakya. Edirne ve özellikle Kırklareli 4. derece deprem kuşağında yer almaları, İstanbul’a yakınlıkları, TEM / D-100 karayolları üzerinde bulunmaları ve kültürel yapılarının şehir hayatına uygunluğu gibi nedenlerle oldukça cazip bir yere konumlanıyor. 2023 sonunda tamamlanması hedeflenen Halkalı-Kapıkule hızlı tren hattının bölgeye ulaşımı kolaylaştırarak hızlandırması neticesinde Halkalı – Trakya erişiminin Kırklareli için 30dk’nın, Edirne için 45dk’nın altına inmesi bekleniyor. Gelişmiş sanayisi, iş olanakları ve sosyokültürel yapısı ile İstanbul’da yaşayanlara en uygun alternatiflerden biri olan Trakya’ya göç şimdiden başlamış durumda.
Acımız o kadar büyük ki tarifi imkansız. Birçok canımızı kaybettik ve bu hüzün yıllarca sürecek. Hepimiz yaşamın, ailenin, temel ihtiyaçların ve konut güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha olabilecek en derin haliyle hissettik. An itibari ile İstanbul’daki olası bir depremde bundan çok daha vahim bir tablo ile karşılaşmamız kaçınılmaz. Sorumluluk sahibi her yetişkin ailesini güvenli bölgeye taşıma zamanının geldiğinin bilincinde. Depremzedeler için elimizden geleni yaptık ve yapmaya devam ediyoruz ancak bir yandan olası İstanbul depremine hazırlıklarımızı da hızlandırmalıyız. Bu yazı ile birkaç aileye alternatif fikirler oluşturabilmek benim için çok önemli ve afetzedelere yardıma eşdeğer. Göçük altında kalmadan göçmesi muhtemel alanlardan kaçan veya önlem alan her birey bugünden kurtarılmış bir candır. Korku yerini hayat gailesine bıraktığı zaman da bu günleri hatırlamak ve asla unutmamak umuduyla…