Kağızman ve Hıfzı
Yazılı Tarih sonrası Hititler, Hurriler ve Mitanniler, Asurlar, Urartular dönemlerinin izleri biliniyor. Tarih zincirine, Kimmerler, Medleri Persleri, İskit, Salakaları, Artaksiyyas Krallığını dahil edebiliriz.
Milattan sonraya ilişkin Arsaklıları, Kamsarakanlıları, yaşadıktan sonra Oğuzlara ulaşabiliriz.
Kalızvan/Kağızman
515 tarihinde, İslamlıktan önceleri Hazar Türleri'nin Kalıs/Kalız boyuna göre yöreye 'Kalızvan'denilmiştir.
İslamlık öncesi, Hazan Türklerinin Kalıs/Kalız, boyu Kars'ın güneyinde Aras Nehri boyuna yerleşmeye başlamışlar.
558-630 arasında Hazar Türkleri devlet de kurmuşlar. Kalızvan adındaki 'van' eki-sözcüğü yurt anlamına geldiğinde Yöneyi Kalız-Yurdu anlamında Kalızvan denilmiş, değişime uğrayıp sonradan Kağızman adını almış.
Dede Korkut Oğuznameleri'nde Kağızman'dan söz ediliyor. Eski-Oğuzların Çifte Başkentlerinden birisi Sürmeli Karakalesi; diğeri, Kağızman Ağcakalesi'ydi. .
4
Alp-Arslan'ın 1064 yılında güzünde Kağızman bölgesini de ele geçirmişti. Yavuz Sultan Selim, 1514 Çaldıran Savaşı'nda Şah İsmail'i yenilgiye uğratınca, bir süre Kars'ta dinlenmişti.
1800'lü yıllar içinde Ruslar, 1807,1828 ve 1855 yıllarında üç defa koca ordularıyla Kars'ı Osmanlı topraklarından koparmaya çalıştı. Başaramadı. Ancak, Rus Çarlığı, Doksan üç Harbi(1293/1877) sırasında emeline kavuştu. Böylece Kars ve yöresinin "Kırk-Yıllık Kara günleri" başladı.
Doksanüç'te Kars'ın düşünce, Kars ve çevre ilçelerinde katliam ve yağmalar başladı. Tutsak erlerimiz şehit edildi. Halk göçe zorlandı. Zulümden usanan Kağızmanlıların büyük bölümü Horasan, Hasankale, Erzurum, Erzincan, Sivas, Tokat, Çorum Yozgat gibi yerlere göç etmeye başladı. Kalanlar iseçok zor günler geçiriyordu. Göç edenlerin boşalttığı yerlere Ruslar, Malakanlar, Rumlar ve Ermeniler yerleştirildi.
İlçede dernek kurup milli mücadeleye girişenler Ruslar tarafından engellen iyodu.
1893 Rumi yılının Recep ayıydı. Kağızman'ın Toprakkale Mahallesinde Suna Hanım'la Yakup oğlu Ağadede'nin bir oğulları oldu. Recep ayında doğduğu için çocuğun adını Recep koydular.
Recep dört yaşında medrese eğitimiyle tanıştı. Dokuz yaşına gelince Kuranı hatmetmiş, şiire ilgi duymaya başlamıştı.
On beş yaşında hem hafız, hem âşık, hem çocuklara kuran öğreten bir hocaydı. Hafız olduğu için de âşıklık mahlası Hıfzı olmuştu. Diyordu ki:
Benim derd-i derunumu
Ben bilirim Mevla bilir
Bir canımda kaç yaram var
Ben bilirim Mevla bilir
Çünkü var aşkın emrazı
Âşıkların inkırazı
Takdirde razıyım razı
Ben bilirim Mevla bilir
Girdik on beş yaşımıza
Ağu düştü aşımıza
Neler geldi başımıza
Ben bilirim Mevla bilir
Bu aşk beni paraladı
El içinde karaladı
Kaç yerimden yaraladı
Ben bilirim Mevla bilir
Hıfzi'nindir hakka virdi
Hak diyenler hakka erdi
Bende yığılan bu derdi
Ben bilirim Mevla bilir
Hıfzı, dönemin bilinen âşıklarından Kağızmanlı Yusuf Sezai'den bağlama çalmayı öğrendi. Def ve kaval çalmayı da biliyordu. Önceleri ezberleyip söylediği eski usta malı şiirlerin yanında kendi şiirlerini de yazmaya başladı. Kışın camilerde Kuran okuyor, çocuklara Kuran öğretiyordu. Yazın bahçelerde, bağlarda çalışarak geçimini sağlıyordu.
Yarınki yazımda Hıfzı'nın âşıklığın gül dikenli yollarına düşüşünü anlatacağım.