Kâzım Nami Duru

Günümüzde çoğu kişilerin adını bile bilmedikleri Osmanlı döneminde asker,  Cumhuriyet döneminde eğitimci bir aydınından söz etmek istiyorum: Kâzım Nami Duru.

Abone Ol

Kayıt altına alınsaydı, yaptığı işlerin çeşitliliği ve iş değiştirme açısından rekor kırdığı söylenebilirdi. Onların bir bölümü, iş kolik olmasından, sürekli kendine iş çıkarmasındandı. Bir bölümü, bazı kesimlerin ayak oyunları ile işine son verilmesinden, çoğu da prensiplerine ters ve gururuna dokunan davranışlar karşısında istifa etmesindendi.

Kâzım Nami Duru’nun ömür çizgisinde, Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı olması beklenirken, taşrada bir yetimler okulunun sınıf öğretmenliğine verilişi gibi tezatlar görebilirsiniz.

İstanbul’da 1976 yılında doğdu, Selanik Askeri Rüştiyesi, Manastır İdadisi ve 1897’de Harbiyeyi bitirdi. Yüzbaşıyken ordudan ayrıldı, Eğitim içerikli elliden çok kitap yazdı. Görüşleriyle II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet döneminde Türk eğitim sistemini etkiledi. Selanik’te Osmanlı Devleti’nin ilk anaokulunu açmıştı. Eğitim hakkında görüşleri 1930’lu yıllarda CHP’nin programında yer almıştı. TBMM’nin 5. ve 6. Dönemlerinde Manisa milletvekili olarak mecliste yer almıştı.

Millî Mücadele’ye katılmak üzere 31 Mayıs 1920’de Ankara’ya geçen Kazım Nami, Orta tedrisat müdürü olarak atandı. Kurtuluş Savaşı yıllarında Muallimler Cemiyeti’nin başkanlığını yürüttü. “

Kâzım Nami Duru, batı ülkelerine birçok gezi yapmış, eğitim sistemlerini incelemiş, yurda dönünce edindiği yenilikleri uygulamaya koymuştu. Hiçbir zaman tutucu olmadı. Devrimcilik ilkesi doğrultusunda ülkede yaşamı ve eğitim sistemini çağdaşlaştırma çabalarına girişmişti. Türk Dil Kurumunun bütün Kurultaylarına çağırılmıştı.

Türkçenin güzelliğini anlatın şiiri şöyleydi:

 İlkyazın ormanlarda ağaçlar yeşerirken,

Kuytu yerlerden keskin, o yanık sesler gelir.

Bu şakıyan ses beni titretir yüreğimden,

Bülbül sesi değil o : benim güzel Türkçe’mdir.

 

Yağmurlar yağar, olur bir serin , ince dere;

Bir gümüş kemer gibi ovadan akıverir.

Kıvrılır, döner, gider, getirir bolluk yere;

Çağlayan dere değil: benim güzel Türkçe’mdir.

 

Gökyüzü geceleri ışıl ışıl parıldar;

Aya göz kırpan yıldız, bakarsın birden erir

Bu kutlu görünüşte derseniz bir sesmi var?

Parlayan bir sestir o: benim güzel Türkçe’mdir.

 

Yüksek yaylalardaki yörüğün curasından,

Çobanın kavalından o tatlı ses belirir.

Yurdumun orasından, yurdumun burasından

Bana: Türk’üz biz diyen benim güzel Türkçe’mdir.

 

Beni bağlayan sana, seni bağlayan bana

Bir sestir ki, bizlere Türk Tanrısından gelir.

O, öz ana sesidir, bir ses benzemez ona;

Dinle, iyi dinle o: benim güzel Türkçe’mdir.

Kâzım Nami Duru politikanın ayak oyunlarına alışık olmadığı için ciddi sıkıntılar çekmesine rağmen, Atatürk’ün maddi ve manevi yardımlarını gürmüş, iltifatları ile taçlanmıştı.

Nutuk’ta da güvenilirliğine ilişkin şu bilgileri görebilirsiniz:

“…. Bazı arkadaşlar, bu arada en çok Cemal Bey (Cemal Paşa) vasıtasıyla ihtilal cemiyetinin kuvvetinden ve teşebbüsündeki ciddiyetten İbrahim Paşanın oğlu haberdar edildi. Babasının cemiyet aleyhine harekette bulunmaması ihtar ve Paşa’dan teminat talep olundu. Mesela, “Kumandan Paşa cemiyet aleyhinde hareket etmeyeceğini işaret etmek üzere, cuma namazını filan camide kılacak ve ikinci safta yer alacaktır” gibi birtakım taleplerde bulunuldu. İşte Nurettin Bey bu gibi tebligatı pederine duyurmak için vasıta olarak kullanılıyordu. Fakat mühim meselelerde daha çok vazifelendirilen ve faal bulundurulan babasının yaveri Nurettin Bey değil, cemiyetin üyesi ve mutemedi ve kumandanlık makamı yaveri Yüzbaşı Kâzım Nami Bey’di (Bugün yazar ve muallimdir).”

Kâzım Nami, yaşlılık döneminde, daha önce görmediği Karadeniz kıyısındaki illeri, Erzurum ve Sivas illerini gezdi. Böylece Türkiye’nin her köşesini gezip görmüş olmuştu.

1967 yılının Ekim ayında, doksan yaşında İstanbul’da öldü ve Zincirlikuyu mezarlığına defnedildi.