12 Mart 1921… İstiklal Marşının TBMM’de kabul edildiği gün.
Bir bakıma Türkün milli bağımsızlığının perçinlendiği gün.
Mehmet Akif Ersoy, milli mücadelenin en buhranlı günlerinde “Korkma” diye “Kahraman ırkıma” yani Türk milletine seslendi, gelecek için umut verdi.
Bugün de gerek ekonomik, gerek siyasi, gerekse ülkenin içinde bulunduğu durum sebebiyle çok sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz.
İstiklâl Marşı bugün bile hepimiz için rehberdir.
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım” dizesi Türk milleti için vazgeçilmez emirdir.
Özellikle ülkemizin mülteci adıyla yabancıların akınına uğradığı günümüzde “Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın, Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın” dizelerini unutmamamız gerekir.
Ay yıldızlı Türk Bayrağı gibi İstiklâl Marşını da hazmedemeyen, kabullenemeyen bazı kansızlar varsa da…
Özellikle gençlerimize ve yeni nesillere İstiklâl Marşının yazıldığı dönemi ve anlamını çok iyi anlatmamız lazım.
Hem İstiklâl Marşını, hem de İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’u iyi anlatmamız gerekiyor.
Günümüzde ne yazık ki, cahiliye Arap kültürünü bize din diye yutturuyorlar.
Mehmet Akif, Kur’an-ı Kerim meali yazabilecek kadar dini iyi bilen bir aydın olarak, o gün bile cahiliye taassubuna şiddetle karşı çıktı.
En önemlisi de bugün bile Türküm diyenlere ırkçı gözüyle bakan karanlık zihniyete “Kahraman ırkıma!” diye seslenerek adeta ders verdi.
Sadece 12 Mart’ta, Çanakkale Zaferinin kazanıldığı 18 Mart’ta veya milli bayramlarda hamaset nutukları atmakla milliyetçi olunmuyor.
Her şartta ve her dönem Türk milletinin milli değerlerine sahip çıkmak şarttır.
Bir yandan ülkemizi mülteci ayaklarıyla yabancıların fiilen işgaline izin vereceksiniz, diğer yandan milliyetçi nutukları atacaksınız.
Bir yandan Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını, fabrikalarını, büyük ekonomik kuruluşlarını özelleştirme ayaklarıyla satacaksınız, sonra da vatan millet edebiyatı yapacaksınız.
Önce samimi olmak lazım…
Önce Türküm diyebilmek ve Türk milliyetçiliğinin gereklerini yerine getirebilmek gerek.
Sadece bıyık bırakmakla, yakaya ay yıldızlı rozet takmakla milliyetçi olunmuyor.
Hele hele Türk milliyetçisi hiç olunmuyor.
*****
Dünya hali
Vefalı bir insan olan Mehmet Akif Ersoy, hasta olduğunu duyduğu dostu Hacı Besim Efendi’yi ziyarete gider. Besim Efendi hali vakti yerinde olmasına rağmen eli pek sıkı olup para harcamazmış. Adam çok zayıf ve mecalsiz halde yatıyormuş.
Mehmet Akif Ersoy, geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra şöyle der:
- Hacı Efendi, sizi çok zayıf görüyorum. Bir tavuk kestirseniz, çorba falan yapılsa, iyi gelir.
Besim Efendi, Mehmet Akif’e çıkışır:
- Siz ne diyorsunuz Akif Bey, dünyanın bin türlü hali var, para pul harcamaya gelmez.
Hakikati her zaman ve her yerde söylemeyi şiar edinen Mehmet Akif tebessüm eder:
- Hacı Efendi! Dünyanın o bin türlü halinden dokuz yüz doksan dokuzu başınıza gelmiş. Daha ne bekliyorsunuz?
*****
TEBESSÜM
Kilim
Bir dostu anlatıyor.
Mehmet Akif, akşam bizi Ankara’da evine çay içmeye çağırmıştı. Biz gitmek üzere iken Mehmet Akif, bize geldi. Akif gülerek:
- Akşam çayını sizde içeceğiz.
Çok memnun oldum. Fakat, bunun sebebini de öğrenmek istedim ve sordum. Akif gülerek cevap verdi:
- Bizim odanın kilimini bir fakire vermişler!
Odasının tek eşyası olan o kilimi ihtiyaç sahibi fakire veren kendisi idi.
*****
GÜNÜN SÖZÜ
Şarka bakmaz, garbi bilmez, edepten yok payesi; bir kızarmaz yüz, bir yaşarmaz göz bütün sermayesi.
Mehmet Akif Ersoy