Mangal tahtası değil, bayramdı bayram!

Bayramın turistik ek tatili devam etse de, resmi bölümü dün sona erdi. Derler ya, “Bir dokun bin ah işit!” Halimi soracak olsanız, size türlü dertlerimi uzun uzadıya anlatıp bıktırmaya muktedirim. Haydaaa! “Muktedir” de nereden çıktı. Başarmaya, gerçekleştirmeye, yapmaya gücüm yeter, demek istedim.  Yaşlı olduğum nereden belli olacak?

Abone Ol

Uzun sözün kısası hayat şartlarının bayramları bayram gibi yaşamaya engel olduğunu söylemekle yetineyim. Elbet, tuzu kurular hariç.

Bayrama vedalaşırken, giderayak, damağınızı, ruhunuzu ve çevrenizi tatlandıran, gerçekten güzel ve bereketli bir bayramı ölmez sağ olursak gelecek yıl için dileyelim. Bayramda sınırlarımızdaki kınalı kuzularımızı bir an bile aklımdan çıkaramadım. Yüreğim onlarla. Allah’tan hepsine korumasını, analarına, babalarına, eşlerine, çocuklarına, yakınlarına velhasıl sevenlerine kavuşturmasını, sağlıklı tezkerelerine kavuşmalarını diliyorum.

Günümüzde dini bayramlar, ulusumuzun manevî bütünlük ve beraberliğini, kardeşliğini gösteren sevinç ve mutluluk günleridir. Herkes yakınlarının, sevdiklerinin ziyaretine gitmekte, armağanlar alıp vermekte, kırgınlık ve kızgınlıklarını unutmakla, yoksulları sevindirmekle yarışmaktadır. Çocuklara, akrabaya cömert, sevgi ve saygıyla davranmakla, İslâm’ın temelindeki, iyiliksever ve koruyucu nitelikleri kişiliğinde canlandırmış olmaktadır.

Törelerimizde bayram, yalnız eş dost, hısım ve akraba ziyaret günleri değildir. Tebrikler yollamak, ziyafetler çekmek de bu bayramın güzelliklerindendir. Ancak, bunlarla beraber dargınların barışmaları, kinlerin unutulması, verebilen elin, alabilecek ele uzanması da törelerimizdendir

Bayramlarımızda sevinç, mutluluk ve coşku ile birlikte hüznü de yaşarız. Çocuklarımızı, torunlarımızı coşku ile kucaklarken, Ebediyete gönderdiklerimizi hatırlar kimi zaman açık, kimi zaman gizlice gözyaşımızı içimize akıtmadan edemeyiz. Ahmet Mahir Pekşen’in “Hayal Bileti” adlı şiirinde, duygularımı ve hüznümü buldum:

“Kaldırdım hafifçe mazi tülünü,

Dünü hatırladım gözlerimde nem,

Yaşadım yeniden bayram gününü,

Öptü yanağımdan biricik annem.

Mantar tabancası, şeker ve badem,

Mutluluğa çevirdi o günleri,

Hayal biletini almışım madem,

Gelsin kuş motifli gömleğim geri.

Bağlı ayakkabım, benimle yatar,

Uykularım pembe rüyalar taşır,

Baloncu amcalar mutluluk satar,

Bayram sabahında gün başka ışır...

Ne güzel şey hayal, ne harika şey,

Geldi mazi işte hemen yakına,

Ne güzeldi bayram, ne güzeldi hey,

Koçumun  alnına yaktığım kına...

Nostaljinin tatlı hüznünü bir yana bırakıp bir türkü tutturmanın zamanıdır: “Bugün bayram günü âlem eğlenir/ Sen bizim yaylaya gel başın için” Bu türkü Erzincan dolaylarının ama, bayram neşesini yaşamak için Azerî türkülerinden şaşmayın.

     Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı’nı okurken, bayramların milli ve dini duygularını birlikte yaşar, o heybetli Mabet’in gölgesinde ruhum zaman tüneline kapılır ve uzaklara gider:

 “…..

Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,

Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi

Yer yer aksettiriyor mâvileşen manzaradan,

Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân aradan.

…..”

Bayramlar deyimlerimizde ata sözlerimizde yerini almış. Kendisine söylenen sözleri anlamadığı gibi sürekli yanlış yorumda yapanlara “Ben diyorum bayram haftası, o anlar mangal tahtası” derler.  Çok gezenlere, “Bayram pabucu”na benzetirler. Atalarımız, her şeyin zamanında, gereksinim duyulduğunda değerli olacağını vurgulamak için “Bayramdan sonra kınayı başına çal” demişler.