Bir akademisyen olarak Milli Eğitim Bakanlığı uygulamalarını yakından takip ederim. Çünkü bize gelen öğrenci ilk ve ortaöğretimde öğrendiklerinin bir bütünüdür. Üniversite birinci sınıf öğrencilerimde gözlemlediğim en büyük sorun sınav kağıtlarına vermiş oldukları cevaplar… Yıllardır test sistemine alışan öğrenciden, düşünme ve yorumlamaya yönelik sorularla karşılaştığında verimli cevap alamamak gerçekten çok üzücü. Çünkü çoktan seçmeli soru çözme tekniğine alışan öğrenciden kompozisyon niteliğinde cevaplar yazmasını bekliyoruz. Aslında ezber sistemine alışan öğrencinin kendi düşüncesini oluşturarak, kendi yorumunu katmasını bekliyoruz.
Yeni eğitim-öğretim yılının başlamasına artık saatler kala MEB’den sınav uygulamalarına ilişkin yeni düzenlemeler geldi. Okuduğum an heyecanlandım. En ilgi çekici gündem maddesi ise ilkokullarda sınav uygulamasının kalmış olması. Derhal sınıf eğitimi alanına yıllarını vermiş sevgili dostum Doç. Dr. Yusuf Kızıltaş’ı aradım.
Açıkçası ilkokullarda 3. sınıfa kadar yapılan mevcut biçimlendirici değerlendirme sisteminin artık dördüncü sınıfta da geçerli olmasının oldukça olumlu olduğunu söyledi. Bu yöntem, notlandırma işleminin öğrencinin süreç içerisindeki performansını ele alarak yapıldığı adil bir değerlendirme sistemi.
Son yıllarda çocuklar üzerinde özellikle de velilerin etkisiyle daha da artan sınav kaygısının en azından ilkokul seviyesinde ortadan kalkacağı görüşündeyim. Ancak değerli meslektaşım Yusuf bu konuda dikkatimi başka yöne çekti.
“Erişim imkanı kısıtlı öğrenciler için sınav sisteminin olup olmaması çok büyük farklılık oluşturmaz. Ancak daha merkez yerleşim yerlerinde ikamet eden öğrencilerin velileri için farklılık oluşturabilir. Çünkü veliler çocuğum o kursa da gitsin bu kursa da kayıt olsun, özel ders de alsın kaygısı taşıyor. Aceleye getirilen çocuk sendromu olarak tanımladığımız bu durumda etüt merkezlerine büyük bir göç yaşanabilir. Ayrıca öğretmen velilerin etkisinde kalıp hariçten test kitapları aldırabilir.”
Aslında burada yine kendi hırslarına çocuklarını dahil eden ebeveynlerin sistem içerisinde biraz daha kırılacak olması çocuklar adına sevindirici bir durum.
YAZILI ANLATIM BECERİLERİ ARTACAK
Sınıf eğitimi doçenti arkadaşımın görüşlerinden beni en çok sevindireni ise ortaöğretim öğrencilerine yönelik uygulamanın yazılı anlatım becerilerini geliştirecek olduğunu söylemesi oldu. Bu yeni sınav sistemiyle birlikte öğrencilerin muhakeme ve üst düzey düşünme becerileri de devreye girecek. Öğrencilerin gerçek kapasiteleri ortaya çıkacak. Çünkü yazılı yoklama üst düzey öğrenme becerilerini ölçen bir sistem.
Sevgili Yusuf’la da yaptığımız değerlendirmeler sonucunda sınav uygulamalarına yönelik bu yeni kararların yerinde adımlar olduğu görüşüne vardık. Bu sistem tamamen öğrencinin kalıcı öğrenmesine, öğrendiğini muhakeme edebilmesine, düşünme becerilerini geliştirebilmesine ve en önemlisi de düşündüklerini aktarabileceği kompozisyonu yazabilmesine olanak tanıyacak.
Ayrıca MEB’in bu adımları çocukların Türkçe dil becerilerini geliştirmeye yönelik hamleler de içeriyor. Türkçe dersinin ölçme ve değerlendirmesi için getirilen yenilikler gelecek için yatırım niteliğinde. Çünkü burada amaç çocukların Türkçe dil becerisini geliştirmek. Çocuklar artık Türkçe dilinin alt becerilerinde de olgunlaşacak. Tabii ufak da olsa bir duruma değinecek olursak ortaöğretimde çoktan seçmeli adı verilen test sınavların kaldırılması ancak liseye geçişte öğrencilerin çoktan seçmeli soru sistemiyle karşılaşacak olması akıllarda soru işareti yaratıyor.
Ne diyelim umarız öğrenci üzerindeki sınav baskısı kırılır, sınav puanıyla nefes alıp çocuğunun sosyal becerilerini göz ardı eden ebeveynlerin de bakış açısı değişir…