Mert dayanır namert kaçar
"Yiğidin kesmez kavgası / Hemişe olur davası / Köroğlu'nun koç arkası / Geldi delilerim geldi" dedi. Bey'in askerleri kaçacak delik aradılar. Çamlıbel'e döndüklerinde, yiğitleri Köroğlu ile Döne'ye düğün dernek kurdular. İkisi de dillere destan bir sevgiyi yaşamaktaydı. O Döne'ye, Döne ona türkülerin en güzelini söylüyorlardı:
"Siyah kaküller dökülmüş
Pembe güllere güllere
Elâ gözlerin dikilmiş
İnce yollara yollara ..."
Bolu Beyi Süleyman, Döne'nin kaçırılmasını hazmedemiyordu. Bütün ordusunu toplayıp defalarca Köroğlu'nun üzerine yürüdü. Sağdan soldan yardım istedi. Kimi zaman tutsak aldı. Ama her defasında Köroğlu; aklıyla, bileğinin gücüyle kurtulmasını biliyordu. Adeta Bolu Beyi ile dalga geçiyordu. Öyle bir nara atıyordu ki, koçakları şahin gibi düşmanın üzerine atlıyorlardı:
"Benden selam olsun Bolu Beyine
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
At kişnemesinden kargı sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir
...
Köroğlu düşer mi eski şanından
Ayırır çoğunu er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından
Çevre dolup şalvar ıslanmalıdır"
Sonunda babasının intikamını almayı başardı. Köroğlu, savaş öncesinde emirlerini sazı ile veriyor; nasıl savaşmaları gerektiğini bildiriyor, savaş esnasındaysa yiğitlerine koçaklamalar söylüyordu:
"Mert dayanır nâmert kaçar
Meydan gümbür gümbürlenir
Şahlar şahı divan açar
Divan gümbür gümbürlenir
...."
Atlar şahlanır, kalkanlar gümbürder, kızıl kıyamet kopardı. Köroğlu, askerin arkasından vurun babalarım, vurun oğullarım, vurun aslanlarım, dedi mi, yiğitleri hiçbir güç durduramazdı.
Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovaladı. Köroğlu Döne ili mutluydu ama bir içinde bir burukluk vardı. Bir gün dayanamayıp şiir diliyle anlattı:
"....Köroğlu'dur Çamlıbel'in aslanı
Şekerle kaymakla besler hep seni
Senden ister bir pehlivan oğlanı
Aman Döne insaf eyle de bana.."
Zavallı Döne'nin yapabileceği bir şey yoktu. Vakti zamanında Köroğlu'nun evlendiği Paşa kızının bedduası tutmuştu. Çocuğu olmuyordu. Tek çıkar yol, birini evlat edinmekti. Kimine göre, akıllı, bilgili, görgülü olduğunu duyduğu Üsküdar Kasapbaşı'sının oğlu Ayvaz'ı kaçırıp, evlat edindi.
Gelenek ve göreneklerde bir çocuğu evlat edinmek için yakasından geçirmek gerekirdi. Köroğlu'da böyle yaptı. Ayvaz'ı yakasından geçirdi. Böylece Ayvaz, eski giysilerinden soyunmuş ve Köroğlu'nu baba bilmişti.
Ayvaz'la Bolu'ya yaklaştıklarında Döne'ye ve yiğitlerine müjdeciler gönderdi.Çamlıbel'e geldikten sonra Köroğlu zamanın büyük bölümünü Ayvaz'ı eğitmekle geçiriyor, ona hem savaşmayı, hem yiğitliğin erdemini öğretiyordu:
"Dinle sözlerimi han oğlum Ayvaz
Düşmanın üstüne eyledin akın
Fakir fukarayı incitmen sakın
Mal yemez tamahkar zengine bakın ...."
Bir gün Köroğlu'nun ilk eşinden olan oğlu, altında kırattan olma atla birlikte gelip babasını buldu. Adı Hasan'dı. Köroğlu'na yakışır bir yiğit olmuştu. Artık iki oğla sahip olmanın onurunu yaşamaktaydı.
Yıllar akınlarla, Hakk'a ve halka hizmetle geçti. Köroğlu da, atı da, yiğitleri de yorulmuştu. "İhtiyar oldum çürüdüm / At yoruldu ben yoruldum" diyordu. Günlerden bir gün, bir bezirganın getirdiği tüfekle oynayan beyler, birbirlerini öldürmüşlerdi. Köroğlu, buna çok üzüldü. Tüfek ortaya çıkınca, bahadırlık geleneği bozulmuştu. Beylerine dağılmalarını söyledi, kendisi de Kırklara karışıp kayboldu.
Bir söylenceye göre, Köroğlu dağda rastladığı çobanda bir tüfek gördü. Ne olduğunu sordu. Denemek için kendine çevirdi. Tetiğe dokundu.
"Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır"
diye seslendi. Yaşlı bir çınar gibi devrilmişti.