Mevlâna ve Tebrizli Şems

Gerçek dosta özlem duyduğu günlerden bir gün, Tebrizli Şems’le karşılaştı. Aralarında kurulan dostluk, kısa zamanda ilerledi. Şemsettin Muhammed, Tebrizli bir Türk’tü.  Zamanın bütün bilgilerini bilmekte, din ve felsefe akımlarını yakından izlemekteydi. Gittiği yerlerde gerçek kimliğini gizliyor, konuşup görüşebileceği kimse bulamayınca, yine yollara düşüyordu.  Mevlâna aradığı kişiydi.

Abone Ol

Mevlâna bütün zamanlarını Şems’le fikir alışverişinde geçiriyor, ufkunu genişletiyordu.  Müziğe, semâya düşkünlüğü halk tarafından kınanmaya başlanmıştı. Mevlâna’nın bu durumundan, Şems sorumlu tutuluyordu.  Tepkilerin artması üzerine Şems Konya’yı terk etti.

Şems’in gitmesinden sonra Mevlâna’nın yeniden halka döneceğini sananlar yanılmışlardı.  Daha çok içe kapanmış, zamanını şiir ve semâyla geçirmeye başlamıştı.  Şems 1246 yılında dönmüştü ama, aynı tepkilerden dolayı bir rivayete göre yine Konya’yı  terk edip nereye gittiğini gizlemiş, bir rivayete göre de öldürülmüştü..

Mevlâna bundan sonraki ömrünü, 25618 beyit ve altı ciltten oluşan Mesnevî’sini yazmakla geçirdi. 1273 yılının 17 Aralık günü öldü. Ancak, sanatı, felsefesi hep yaşadı. Ona göre, dinler, felsefe, ahlâk sistemleri insanı daha mutlu, daha değerli yapma yolunda birer araçtı. Tanrı’yı insanda ve O’nun bütün yarattıklarında görerek sevmek temeldi.

Mevlâna, bütün insanların duyan gönlü, düşünen başı oldu.  Diyordu ki: “İnsanlar bir ağacın dalıdır. Topumuz bir inciyiz. Başımızda aklımız tek iken, bu iki görme, bu şaşılık niye? Bir can var canında o canı ara, Ey yürüyüp giden dost, bütün gücünle ara. Ama dışarıda değil, aradığını kendi içinde ara..

Sevgi güneşi Mevlâna, “Bütün kâinat birbirine sevgiyle bağlanmış. Sevgisini öğren ki, ölümsüz alemin de var olduğunu bilebilesin.”  diyor bir şiirinde. Hoşgörünün en sağlam ve derin kaynağı olan sevgiyi anlatıyor:

“Sevgiyle acılar tatlı olur

Sevgiden bakırlar altın olur

Sevgidir cansızlara can veren

Sevgidir sultanları kul  eden”

Mevlâna seviyordu.  İnsanları seviyordu.  Şems’i seviyordu. Düşmanlarını dahi seviyordu.  Şems’i sevmeyenlere bir gün:

“Niçin boş şeylerle düşüp kalkıyor, boş dedi-kodularla kendinizi yiyorsunuz. Sevmediğiniz şeyleri sevmeye çalışınız.  Tanrı’nın sevgi çanağı cömerttir. Kana kana niçin içmezsiniz? Sevgi lezzetini bir kere aldınız mı, size iki cihan da aydınlıktır.”

Mevlâna bir gün oğlu Sultan Velet’e şöyle demişti:

“Oğlum, eğer düşmanını, düşmanını da seni sevmesini istersen, kırk gün onun hayrını ve iyiliğini söyle. Çünkü gönülden gönüle, gönülden dile yol vardır.”

Mevlâna…  Yüzyıllar ötesinden, insanlık yolunu aydınlatan nur! O “Karanlığa sapma güneşler, ümitsizliğe düşme ümitler var” diye çaresizlere, hayat sunan yol gösterici.  Edip Âli Baki’nin dediği gibi, Mevlâna hakkında denilecek şey, hiçbir şey diyememek.

Mevlâna, kadına önem vermekte “Sizler kadının kapanmasını istedikçe, herkeste onu görme isteğini kamçılamış olursunuz. Bir erkek gibi, bir kadının da yüreği iyiyse, sen hangi yasağı uygulasan da o iyilik yoluna gidecektir. Yüreğin kötüyse, ne yaparsan yap, onu hiçbir şekilde etkileyemezsin" diyerek erkekle eşit olduğunu savunmaktaydı.

Tasavvuf inancını insanî görüşleriyle destekleyen, Tanrı’ya olan aşkını özlü bir anlatımla sunan Mevlâna hakkında söylenecek çok söz var. Varlık birliğine yürekten inanan; insanı Tanrı’dan parça kabul eden, insanlara birlik, barış, dostluk öneren bu yüce kişinin yedi öğüdünü sunuyorum:

Cömertlik ve yardım etmekte akarsu gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörürlükte deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.