GÖZTEPE Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı ve Yenidoğan Uzmanı Prof. Dr. Fahri Ovalı, ‘Yenidoğan Çetesi’ soruşturması sonrası kamuoyunda oluşan soru işaretleri ve geçen günlerde de bir hasta yakınının, odasına kilitleyerek yaraladığı çocuk yoğun bakım uzmanının yaşadığı şiddet üzerine tepkisini dile getirdi.
Prof. Dr. Ovalı, bir gece bir bebeğin durumunun ağırlaşması üzerine o zamanlar 4,5 yaşında olan kendi kızını evde uyurken tek başına bırakmak zorunda kalıp hastaneye koştuğunu anlatırken gözyaşlarına da hakim olamadı. Kendisi dahil pek çok yenidoğan hekiminin acil durumlarda kaza geçirme pahasına hızla araç kullanarak hastaneye yetişmeye çalıştığını vurgulayan Prof. Dr. Ovalı, bir avuç yozlaşmış kişi yüzünden, gecesini gündüzüne katan tüm hekim ve hemşirelerin töhmet altında bırakılmasına tepki göstererek, “2000’li yılların başında her bin bebekten 22’si yenidoğan döneminde kaybedilirken, şimdi bu oran binde 9’lara kadar geriledi. Bu da yenidoğan hekim ve hemşireleri sayesinde oldu" dedi. Prof. Dr. Ovalı, bir hekimin yenidoğan uzmanı olabilmesi için tıp fakültesi sonrası iki kez ihtisas, üç kez de mecburi hizmet yapmak zorunda olduğunu, özel eğitimli hemşirelerin ise 7/24 bebeklerin başında bulunduğunu kaydetti.
‘Yenidoğan Çetesi’ soruşturması sonrası kamuoyunda oluşan soru işaretleri ve geçtiğimiz günlerde de bir hasta yakınının, odasına kilitleyerek yaraladığı çocuk yoğun bakım uzmanının yaşadığı şiddet üzerine, işini büyük bir fedakarlıkla yapan hekimlerden de tepki geldi. Göztepe Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı ve Yenidoğan Uzmanı (Neonatolog) Prof. Dr. Fahri Ovalı, vatandaşlara çağrıda bulunarak yaşanan üzücü olaylar nedeniyle tüm hekim camiasının suçlanmasıyla ilgili duydukları üzüntüyü dile getirdi. 39 yıllık hekimlik hayatının 31 yılını yenidoğan uzmanı olarak geçirdiğini anlatan Prof. Dr. Ovalı’nın, anne babalarının dokunmaya korktuğu 500-600 gramlık bebekleri yaşatmak için günlerce, hatta aylarca gece gündüz çaba sarfettiklerini anlattı. Prof. Dr. Ovalı bir gece, bir bebeğin durumunun ağırlaşması üzerine o zamanlar 4-5 yaşlarında olan kendi kızını evde uyurken tek başına bırakmak zorunda kalıp hastaneye koştuğunu anlatırken gözyaşlarına da hakim olamadı. Kendisi dahil pek çok yenidoğan hekiminin acil durumlarda kaza geçirme pahasına hızla araç kullanarak hastaneye yetişmeye çalıştığını da vurgulayan Prof. Dr. Ovalı, bir avuç yozlaşmış kişi yüzünden, gecesini gündüzüne katan tüm tıp camiası, yenidoğan hekim ve hemşirelerinin töhmet altında bırakılmasına tepki gösterdi.
İKİ KEZ İHTİSAS, ÜÇ KEZ MECBURİ HİZMET YAPIYORLAR
Prof. Dr. Ovalı, bir yenidoğan uzmanının hiç kolay yetişmediğine dikkat çekerek “Öncelikle tıp fakültesi mezunu doktor olmanız gerekiyor. Daha sonra 4 yıllık çocuk ihtisası, bunun üzerine 3 yıllık üst İhtisas olarak yenidoğan uzmanı olabiliyorsunuz. Ayrıca her bir uzmanlığın arkasından da ikişer senelik mecburi hizmet süreci söz konusu. Türkiye'de 650-700 civarı yenidoğan uzmanına ihtiyaç var. Ama bugünkü rakamlar 400-450 civarında. Özel bir ihtisas, çok özel koşullar gerektiren bebekler bunlar. Ağır derecedeki yenidoğanlar 3’üncü ve 4’üncü düzey yenidoğan yoğun bakımlarda bakılır. Buralarda da mutlaka yenidoğan hekimi bulunması gerekiyor. Son olaylar gerçekten hepimizi çok üzdü. Hiçbirini kabul etmek mümkün değil. Birkaç kişi yüzünden tüm tıp camiası veya yenidoğan camiasını töhmet altında bırakmak da doğru değil” dedi.
5 YAŞINDAKİ KIZI EVDE UYURKEN O, BEBEK KURTARMAYA KOŞTU
Yenidoğan döneminin hayatın ilk bir aylık dönemini kapsadığını kaydeden Prof. Dr. Ovalı, neonatologların uğraştığı hasta profilinin büyük bir kısmını prematüre yani erken doğan bebeklerin oluşturduğunu vurguladı. Prof. Dr. Ovalı, “Bugün artık 22 haftalıktan itibaren doğan bebekleri yaşatabiliyoruz. Bu da yaklaşık olarak 500 gramlık bebekler demek. Bu bebeklerin durumu aniden bozulabildiği için gece yarısı hastaneye geldiğim çok olmuştur. Ateşli çocuğumu evde bırakıp hastaneye koştuğum, hastaya yetişebilmek için hızla araba kullanarak kaza geçirme riski yaşadığım çok olmuştur. Bir seferinde evlilik yıldönümü planımızı iptal edip o günü hastanede geçirmek zorunda kalmıştım. Uzun yıllar önce bir gece yarısı asistan arkadaşımız bir bebekle ilgili problemler çıkınca aniden beni aradılar hastaneden. Evde yalnızdım, eşim de nöbetteydi. Çocuğum uyuyordu. Bebeğe benim müdahale etmem gerekiyordu. Gece kızımı evde bırakıp hastaneye gittim, 4-5 yaşlarındaydı o zaman kızım. Kimseyi de çağıramadım ona bakması için. Ama tabii bebekler için hepsine değer” ifadelerini kullandı.
ÖLÜM ORANLARI 1000’DE 22’DEN, 9’A DÜŞTÜ
Tüm zorluklarına rağmen yenidoğan hekim ve hemşirelerini en mutlu eden şeylerin başında ise bazen aylar süren tedaviler sonrası taburcu ettikleri bebeklerin sağlıkla büyüdüğüne şahit olmak geliyor. Prof. Dr. Ovalı, bazen 1 yıl boyunca bakıp ilk doğum gününü yoğun bakımda kutladıkları bebekler olduğunu da hatırlatarak “Mesela yıllar evvel baktığım 1000 gramlık bir bebek, şu anda yurt dışında İtalya'da çok ünlü bir iş adamı olarak hayatına devam ediyor. Düşünün bu bebeklerde akciğer sorunları, arkasından bağırsak sorunları, kalp sorunları, işitme, görme, beyin problemleri, aklınıza gelebilecek her türlü sorun karşımıza çıkabiliyor. Bunların yönetilmesi, tedavisi, gerçekten büyük emek istiyor. 2000'li yılların başında her doğan 1000 bebekten 22’si 1 yaşına gelmeden maalesef kaybediliyordu ve bunların büyük bir kısmı yenidoğan döneminde oluyordu. Bugün geldiğimiz noktada bu oran 1000'de 9'a inmiş durumda. Bunu da yenidoğan hemşirelerinin, hekimlerinin ve personelinin gayretleri ile başardık” diye konuştu.
SAÇ TELİ KALINLIĞINDA KATETERLER, MİLİM MİLİM HESAPLANAN TEDAVİLER
Bu zorlu alanın bir ekip işi olduğunu da vurgulayan Prof. Dr. Ovalı, özel sertifikalı yenidoğan hemşirelerinin bu ekipte çok önemli bir yeri olduğunun altını çizdi ve yenidoğan yoğun bakımlarda nasıl hassasiyetle çalışıldığını ise şu cümlelerle anlattı: “Ekibin direği yenidoğan hemşireleri. Bebeğin iyileştiğini ya da kötüleştiğini bize ilk bildiren genellikle hemşirelerimiz oluyor. Çünkü onlar sürekli bebeklerin başında oluyorlar. Bebeğin damarları o kadar milimetrik ki, kullandığımız kateterler saç teli inceliğinde. Bebeklerin günlük beslenme vb ihtiyaçlarını da milimetrik olarak her gün, hatta bazen günde 2 kez matematiksel olarak hesaplıyoruz. Örneğin 23 milim mi 24 milim mi vereceğiz, bazen saatlerce bunun tartışmasını yapıyoruz. Vizitlerde bir bebeğin başında bir saat kaldığımız oluyor. Hem kuvözlerin sıcaklık ve nem oranı hem ortam sıcaklığı ve nemi, güneş ışığı alıp almaması, belli dönemlerde ortamın karartılması (gece gündüz farkını hissedebilsinler diye), bunlara çok dikkat etmek zorundayız. Her bebeğin durumunu anlık takip edebildiğimiz ve bebekteki değişimleri haber veren sistemler, ayrıca bir de merkezi monitörlerimiz var. Bebeklere yapılacak bütün işlemler mümkün olduğunca kuvöz içinde yapılıyor. Örneğin röntgeni, ultrasonu kuvözde yapıyoruz. Yani her hizmet bebeğin ayağına geliyor. Anne karnındaki koşullarının hemen hemen aynısı sağlanmaya çalışılıyor. Yani bir bebek annenin karnında ne kadar güvendiyse, yenidoğan ünitelerimizde de o kadar güvende. O nedenle annelerimiz, ailelerimiz bundan emin olabilirler.”
'3 AYDIR GÖZÜM KAPALI EMANET EDİYORUM'
İkiz gebeliğinin 16’ncı haftasına gelişen bir problem yüzünden riskli bir hamilelik geçiren Ceren Ayşe Duru, yaklaşık 3 aydır tedavi gördükleri Göztepe Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım doktor ve hemşirelerine duyduğu güveni şu sözlerle ifade etti: “Yaklaşık 85 gündür buradayız. Sabırla bekliyoruz. 25 haftalık doğum yaptım. 16’ncı haftada başlayan riskli gebeliğim vardı. İkiz gebelikti, birini doğumda kaybettik maalesef. 1100 gram doğdu bebeğim. Şu an 2,5 kiloya yaklaştı. Buradaki doktorlarımız, hemşirelerimiz, hepsi o kadar iyi ki her zaman gözüm kapalı buradan ayrıldım. Hemşirelerimiz gerçekten yeri geliyor anne gibi ilgileniyorlar bebeklerimizle.”
BEBEĞİ HEM ÖZELDE HEM KAMUDA YATTI
Bir yıl önce özel bir hastanede doğum yaptıktan sonra kızı Ada Meva’nın yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yatmak zorunda kaldığını anlatan Gülay Yılmaz Akdeniz ise doktorlarının dikkati sayesinde nadir görülen bir problemin farkına varıldığını ve o sayede bugün kızının birinci yaş gününü kutlayabildiklerini söyledi. Akdeniz, “Özel hastanede doğum yaptım. Önce sarılık teşhisiyle birkaç gün yoğun bakımda yattı. 4 gün sonra taburcu olduk. Daha sonra özel hastanedeki Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Dr. Esra Türkmen hocamız bizi arayarak uyardı, benim kanımdaki bir madde; kızımın kan üretmesine engel oluyordu. Antikor baskılanması vesaire nadir görülen bir durumu varmış. Bir takım sağlık problemleri gelişince acilen bir araştırma hastanesine başvurduk. 10 gün kadar da buranın yenidoğan yoğun bakımında yattı kızım. Buradaki doktorumuz Dr. Sibel Özümit ve ekibi de çok özen gösterdi. Buralardaki hassasiyet ve bakım olmasaydı, ben belki kızımın birinci yaşını kutlayamayacaktım. Zaten bununla ilgili Sağlık Bakanlığının ilgili birimlerine de teşekkür maili ilettim. Çünkü gerçekten hepsine minnettarım” dedi.
DHA