Nabizade Nazım ve kısacık bir hayat

Yazımın başlığında belirttiğim gibi, kısacık bir hayat. Topu topu günümüz çoğu gençlerin anne ve babasının eline bakıp harçlık beklediği yaşta. hastalıklarla geçen bir ömür. Nabizade Nazım, otuz bir yıl ve geride bıraktığı ölümsüz eserler.

Abone Ol

Asıl adı Ahmet Nazım olan Nabizade, İstanbul Nişantaşı’nda 1862 yılında doğdu. Nabi Efendi’nin oğluydu. Hayatıyla ilgili ayrıntılı bilgiye sahip olmasak da “Yadigârlarım” kitabından, küçük yaşlarda anne ve babasını kaybettiğini anlıyoruz Çocukluğu ve ilk gençliği sıkıntılarla geçti. İlkokul çağlarında edebiyatla ilgi duymaya başladı.

 Büyükannesinin gözetiminde Tophane’deki Defterdâr Mahalle Mektebi’nde ilk eğitimini aldı. Fevziye Rüştiyesi ve Fındıklı Askeri Rüştiyesinin ilk bölümlerinde okudu. Mühendishane-i Berr-i Hümayûn, yani Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tersane ve donanmanın geliştirilmesi ve de tersane halkının eğitilmesi amacıyla açılmış teknik okuldan mezun oldu. Harbiye eğitiminden sonra, 1886 yılında kurmay yüzbaşı rütbesini aldı. Suriye’de, Manastır’da görev yaptı.

Nabizade Nazım askeri eğitimini sürdürürken yazı hayatı ile ilişkisini sürdürdü. "Karabibik" uzun hikâyesinde Fransız natüralistlerinin etkisindeydi. Bu kitap, Osmanlı döneminin ilk realist eseriydi.

Başlangıçta Muallim Naci’nin modern şiirlerini örnek aldı.Sonra Abdülhak Hamit ve Recaizade Mahmut Ekrem gibi şairlerin yolunu tuttu.

Şiir, hikâye ve roman türünde dikkate değer eserler kaleme aldı. V. Hugo, A. de Musset, A. Dumas, L. Büchner ve Chateaubriand gibi Batılı yazarlardan çeviriler yapmıştı. 1893’de hayata veda etmiştir. Tanzimat edebiyatının son yıllarında kendini göstermeye başlayan, realist ve natüralist eğilimin temsilcilerinden birisi olmuştu.

Şiirde iddiasızdı. Daha çok ölüm, doğa, Tanrı gibi temaları işliyordu. Okuyucuya zevkin yanında ders verme çabasındaydı. Edebiyatın sorunlarını analiz yapıyordu. Servet-i Fünun dergisinin de ilk yazarlarındandı.

1890’dan itibaren, hikâyelerini müstakil kitaplar halinde yayımlamaya başladı. Doğal ve yalın bir anlatımı vardı. Onu ilk tanıtan ve ün kazandıran Karabibik ve Zehra adlarını taşıyan kitapları olmuştu.

Size “Karabibik” ten söz etmek istiyorum:

Eser, ilk köy romanıydı. Uzun öykü özelliği taşıyordu. Toprak sorunları, geçim derdi ve insanın doğa karşısında verdiği mücadeleyi anlatıyordu. Okuyucuyu kırsal kesim gerçeğine ilk kez karşı karşıya bırakan kitaptı. Tarla, bir çift öküz, harmandan harmana borç ödeme, faizle borç alma, kız alıp verirken bazı hesapları gözetme… Toplumcu bakış açıları ile sonraki dönem öykücülüğüne yaklaşmaktaydı.

Nabizade Nazım, Karabibik'i yazmadan önce Antalya'nın köylerine gidip çevre, kişiler ve kişilerin konuşmaları hakkında gözlemlerde bulunmuştu.

 Karabibik Antalya’da yaşayan Karabibik isimli bir Osmanlı köylüsünün verdiği hayatta kalma çabalarını konu edinmişti. Aynı zamanda romanda köy kesiminde kültürün nasıl yozlaştığı, köylülerin çektiği yoksullukları da anlatılıyordu.

Nabizade Nazım’ın kimi kitaplarında romantik unsurlara rastlamak mümkündü. Psikolojik roman özelliği gösteren Zehra, ancak yazarın ölümünden sonra yayımlanabilmişti. Nabizade Nazım'ın Karabibik'ten altı yıl sonra yayımladığı Zehra, aynı zamanda bir hırs ve intikam romanıydı. Şöyleki: Zengin bir tüccarın kızı olan Zehra, öksüz büyümüş ve aşırı kıskançtı. Babasının kâtibi Suphi'yle evliydi. İlk zamanlar karısına âşık olan Suphi bir süre sonra gönlünü cariye Sırrı Cemal'e kaptırmıştı. Yaradılışından kıskanç olan Zehra, kocasının Sırrı Cemal'e âşık olduğunu öğrenince intikam ateşiyle tutuştu. Zehra'nın hırsla sonunu düşünmeden çevirdiği entrikalar sonucu birçok hayat mahvolmuştu.

Nabizade Nazım, evlendikten sonra kemik veremi hastalığına yakalandı. Haydarpaşa Hastanesi’nde iki yıl kadar tedavi gördü, ama iyileşemedi; 6 Ağustos 1893'te öldü.