Nihayet anladılar
"Bombasırtı Olayı (14 Mayıs 1915) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hepsi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine geliyor. Fakat ne kadar imrenilecek soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur'an-ı Kerim okuyor ve Cennet'e gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler ise Kelime-i Şehadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngü ile çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerinde ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur."
Yıllar sonra Anzak Koyu'nu gezen Leon Gellert duygularını şöyle yazacaktı:
"Sıralanır yan yana bir dizi yapayalnız tepecik,
uzanır boylu boyuna bir de kumsal,
sanki rüyada ve derin uykuda,
deniz kenarında görünür bir yıkık kale harabesi,
çökmüş, ezilmiş, çiğnenmiş mezarların yoktur kitabesi.
Çürümüş, paslı küçük bir iskele dalgalara doğru uzanır,
dönemeçli patikalar boş yere yolu uzatır.
Gözlerden ırakta ama doğanın koynunda, sessiz, sakin bir vadicik,
akıp gider mini mini bir derecik,
tutmuştur ölenlerin yasını, yine de görürsünüz kanlı izlerini,
gömse de tüm kemikleri, örtse de savaşın bütün gizlerini.
Bekleye dursun halâ ödenmemiş alacak,
duyulur güneyde sadece zarif bir hıçkırık ancak."
6-7 Ağustos 1915 günleri Türk askerlerini Arıburnu'nda yandan çevirmek isteyen düşman ordusu Grup Komutanlığına atanan Mustafa Kemal'in giriştiği karşı atakla püskürtülmüştü. 10 Ağustos günü, Tanrı, Mustafa Kemal'i yüce milletimize bağışlamıştı. Göğsünden bir şarapnel parçası ile yaralanmış fakat kalbinin üzerindeki saat kendisini mutlak bir ölümden kurtarmıştı.
Bu olayı Mustafa Kemal şöyle anlatmıştı:
"10 Ağustos 1915. Conk Bayırını almak ve bütün boğaza hâkim olmak için İngilizler 20.000 kişilik bir kuvvetle günlerce kazdıkları siperlere yerleşmişler, hücum anını bekliyorlardı. Gecenin karanlığı kalkmış tan ağarmak üzereydi. 8. Tümen komutanını ve diğer subaylarını çağırdım.
'Mutlaka düşmanı mağlup edeceğize inanıyorum. Ancak, siz acele etmeyin, evvela ben ileri gideyim, size ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birlikte atılırsınız.' Bu durumdan askerleri de haberdar etmelerini istedim. Hücum baskın tarzında olacaktı. Sakin adımlarla ve süzülerek düşmana 20-30 metre yaklaştım. Binlerce askerin bulunduğu Conk Bayırı'ndan çıt çıkmıyordu. Dudaklar sessizce bu sıcak gecede dua ediyordu. Kontrol ettim. Kırbacımı başımın üstünde kaldırıp çevirdim ve birden aşağı indirdim. Saat 4,30'da kıyametler kopmuştu. İngilizler neye uğradıklarını şaşırmıştı. Allah Allah sesleri bütün cephede karanlıkta gökleri yırtıyordu."
"Her taraf duman içinde ve heyecan her yere hâkim olmuştu. Düşmanın topçu ateşi gülleleri büyük çukurlar açıyor, her tarafa şarapnel ve kurşun yağıyordu. Büyük bir şarapnel parçası tam kalbimin üzerine çarptı. Sarsıldım. Elimi göğsüme götürdüm, kan akmıyordu. Olayı Yarbay Servet Bey'den başkası görmemişti. Ona parmağımla susmasını emrettim. Çünkü vurulduğumun duyulması bütün cephede panik yaratabilirdi. Kalbimin üzerinde cebimde bulunan saat paramparça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpıştım. Yalnızca bu şarapnel vücudumda kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı.
Aynı gün, gece yani 10 Ağustos günü, beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi Ordu Komutanı Liman Von Sanders Paşa'ya hatıra olarak verdim. Çok şaşırmış ve heyecanlanmıştı. Kendileri de altın cep saatini bana hediye ettiler."
Bu hücumlarda İngilizler binlerce ölü bırakarak tamamen geri çekildi ve Çanakkale'nin geçilemeyeceğini iyice anlamış oldular.