Yirmi kilometre sonra tali bir yola yönlendirdi program beni. Yüz metre sonra anladım ana yoldan ayrıldığımı ve durdum. Düşündüm. Hadi dedim kendime bu yoldan gideyim.
Dağ köylerinden geçiyordum. Belki de ömrümde bir daha görmeyeceğim yerlerden geçerek devam etti yolculuğum. Uçurumlar, dereler, çaylar geçtim. Dağ başlarına kurulmuş köyler, yıkık dökük evler, yorgun insanlar gördüm.
Uzun süren bir yolculuktan sonra yeniden ana yola çıktım. Kaz Dağları’ndan geçen yoldaydım. Birden onu gördüm. Bir deri bir kemik kalmış neredeyse iskelete dönmüş bir anne köpek. Yerleşim yerlerinden uzak, insanın olmadığı yerde yolun kenarında dikiliyordu. Muhtemel birileri tarafından atılmıştı buraya.
Durdum. Geri geri geldim. Kaçmadı. Arabamda taşıdığım mamadan aldım vermek için. Birden beş ya da altı tane yavru çıktı çalıların arasından. Mamayı döktüm. Aç yavrular büyük bir aceleyle saldırdı mamaya. Ben yavruların mama yemesini izlerken elime dokunup yalamaya başladı anne köpek. İçimde yarattığı duyguyu anlatmam mümkün değil.
Yavruları yemeyi bırakana kadar anne hiç dokunmadı mamaya. Bolca döktüm önlerine. Biraz daha seyrettim, sevdim onları. Onları orada bırakıp yola devam ettim. Günlerce de etkisinden çıkamadım gördüğüm çaresizliğin.
Şimdi bu hayvanları toplayıp öldürecekler.
Aslında duygu anlamında çok farklı değiliz onlardan. Korkuyoruz, tedirgin oluyoruz, sevilmek istiyoruz. Bizi sevsinler diye başımızı uzatıyoruz. Tekme mi yiyeceğiz, azarlanacak mıyız bilmeden; korkak ve ürkek yanaşıyoruz insanlara.
Köpekler üç yaşında çocuk zekasında. Düşündüğümüzden çok daha fazlasını algılıyorlar. Hayvanların hepsi; korkmaz ve iyi davranırsanız arkadaşınız oluyor. En büyüğünden en küçüğüne fark etmiyor. Meltem gel selfi çekinelim deyince koşarak, sevinçten zıplayarak gelen ineğin videosu tüm dünyada milyonlarca kere izlendi. İster köpek, ister kedi, ister de kuş olsun. İletişim kuruyorlar sizinle.
Neden çok izlendi o video biliyor musunuz? Oradaki sevgiyi hissetmek istiyoruz. İnsan ya da hayvan fark etmiyor en büyük eksikliğimiz sevgi denen duygu.
Çocukluğumda her sokağın ya da mahallenin köpeği olurdu. O sokağın insanları bakardı o hayvanlara. Oturduğumuz apartmana bir kedi yavrulamıştı. Her dairenin önünde süt, mama, su gördüm. Epey bir süre yaşadı o kedi bizim apartmanda.
Osmanlıda mancacılar ciğer, dalak gibi yiyecekleri pişirerek sokak hayvanlarını beslermiş. İnsanlar da bu kişilere para vererek destek olurmuş. Ne güzel bir sistem değil mi?
Sanki zaman ilerledikçe merhamet, şefkat, sevme duygularından uzaklaşıyoruz.
İncitmeyeceksin ilkesinin üzerine kurduğumuz kültürümüzün geldiği nokta sokakta yaşayan canları öldürmek.
Avcılığı bırakan biri nedenini şöyle açıklamıştı;
“Kuş da olsan bir kere geliyorsun dünyaya.”
İnsan da olsan bir kere geliyorsun dünyaya, insanca yaşa diyerek bitirelim bu yazıyı.