Ölümü Göstererek Razı Edilmek İstenen
Çevremizde yeni bir dünya kuruluyor. Ortadoğu ve yıllardır kendisini Avrupa ülkesi sayan Türkiye de yeniden şekilleniyor. Hani, meşhur bir söz vardı "Kanlı mı olacak kansız mı" diye. Her ne kadar söyleniş maksadı başka olsa da, bu sözün yeri tam da bugünler aslında.
1. Dünya Savaşı'nda bin bir entrika, ihanet ve kanla çizilen sınırlar bugün yeniden çiziliyor. Her ne kadar "tarih tekerrürden ibaret değildir" desek de, yine kanla çiziliyor.
Irak'tan Libya'ya kadar geniş bir coğrafyayı kapsayan ve adına "Büyük Ortadoğu Projesi" denilen proje, kan çiçekleri açmayı sürdürüyor. Ambalajı "Arap baharı" olduğu için kulağımıza hoş gelmişti, hatta adını sık duyduğumuz ama hiç bir zaman yaşayamadığımız "demokrasi"ye Arap coğrafyasının da kavuşacağına inandırıldığımız için sevinmiş, umutlanmıştık.
Türkiye, rolmodel ülke olarak Arapların gıptayla baktığı bir ülkeydi ve biz de onlara abilik yapacak, hatta Osmanlı coğrafyasında söz sahibi ülke olacaktık...
Doğu Bloku'nun dağılıp, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından beceremeyip yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız Türk cumhuriyetlerine abilik kadar önemli bir fırsat vardı önümüzde Ne de olsa, yüzlerce yıllık ortak tarihimiz vardı. Zaten, emperyalist güçler cetvelle çizdikleri sınırları bize dayatmıyor muydu? O sınırlar akrabaları birbirinden ayırmış, her bayramda tel örgüler ardından hasret giderilmiyor muydu?
* * *
Irak'ta önce ABD katliamı yaşandı. Her gün binlerce insan öldü, yüzlercesi sakat kaldı, tecavüze uğradı, Coni'lerin sapıklıklarına hedef oldu. Ama en önemlisi de, Irak'ın kültür ve bilim birikimi yok edildi. Profesörleri, bilim adamları, yazarları üçer beşer öldürüldü ve ülke fiilen üç parçaya ayrıldı. ABD elini ayağını çekti ama Sünnilerle Şiiler, her gün bir Kerbela yaşıyor, bombanın ne zaman nerede patlayacağını bilmeden "Allah'a emanet" bir hayat sürüyor. Ama olsun, demokrasiye kavuştular "Kimyasal silah" yalanıyla da olsa Saddam Hüseyin denilen diktatörden kurtuldular.
Libya'yı da diktatörlükten kurtardı Büyük Ortadoğu Projesi. Arap Baharı orada Kaddafi'yi götürdükten sonra üç parçaya bölünmüş Libya topraklarında her gün çatışmalar, bombalar can almaya devam ediyor. Ama olsun, demokrasiye kavuştu...
Suriye'deki diktatör Esad direndiği için orada da insanlar ölmeye devam ediyor. Bazen muhaliflerin saldırılarıyla, bazen IŞİD'in bombalarıyla, bazen Rus uçaklarının bombardımanıyla ama ölüyor...
Esad şimdilik koltuğunu sağlama aldı ama ölümler devam ediyor. Ülkesinin kuzeyinde uzanan bir koridorda Kürt federasyonu ilan edildi, oralara demokrasi (!) geldi ama, geri kalanı ne olacak ona net karar verilmediği için ölüyor insanlar.
* * *
Gelişmelere bakınca 1. Dünya Savaşı'nın senaristleri ve ABD'nin hangi plan üzerinde uzlaştığını anlamak artık hiç güç değil.
Suriye krizi başladığından bu yana çizdiğimiz tüm kırmızı çizgilerimizin yerinde yeller estiğine göre, bizim müttefikimiz, partnerimiz veya destekçimiz kalmadı uluslararası arenada.
ABD, IŞİD'le savaşan herkesi müttefik kabul ediyor. Biz de dahil...
İncirlik Üssü'nde birçok ülkenin savaş uçağı var, Ege ve hava sahamızda NATO cirit atıyor. NATO'nun "koca kulak" olarak görev yapan Awacs uçağı semalarımızda önemli görevler icra ediyor.
Her ne kadar Vladimir Putin, S300 füzelerini sınırımıza yerleştirip, Suriye'nin kuzey bölgesinde birkaç üs kurup askeri varlığını dizayn ettikten sonra "çekiliyoruz" dese de, Türkiye için tehlike geçmiş değil. NATO üyesi olduğumuz için bizi füzelerden koruyacak Patriotları da söküp götüren NATO, nedense mülteciler için savaş gemilerini gönderdi, havadan da "casus" uçağını Türkiye'de tutuyor.
* * *
PKK'nın terörü neden artırdığını, çeyrek asırlık kanlı mazisinde sürekli yabancı istihbarat örgütleriyle iş tutmuş ve Batı'nın kanlı kucağında palazlanıp büyümüş örgütün büyük şehirleri neden hedef aldığını anlamak hiç güç değil artık.
Batı'nın ve Türkiye'nin sınırlarını yeniden çizmek isteyenlerin "koçbaşı" olan PKK, emperyalizmle tuttuğu işin gereğini yerine getiriyor. Patlayan bombalar can almasa da, psikolojik harekat açısından hedefi 12'den vuruyor. Terör korkusu, İstanbul'da bile evlerinden çıkamaz hale getirip, vatandaşları şehrin en kalabalık meydanlarından uzak tutmayı başarıyor.
İster "üst akıl" deyin, ister "emperyalistler" veya "Batı ajanları"... Adını ne koyarsanız koyun, bu süreci yönetenler bizi "Federasyonsa federasyon, özerklikse özerklik. Ne olacaksa olsun, lanet olsun, yeter ki terör dursun, analar ağlamasın" demeye mi zorluyor.
Türkiye'de "analar ağlamasın" sözünün ne kadar "sihirli" bir etkisi olduğunu onlar da biliyor zaten...