Ölünce biz de iyi insan oluruz

Geçenlerde Ümit Yaşar Oğuzcan ile ilgili yazdığım yazının altına yorumunu paylaşan sevgili arkadaşım Ata Türk, Oğuzcan ile birlikte, Orhan Veli Kanık’ı da anmıştı.

Abone Ol

Bizler onların şiirleriyle toz pembe yıllarımızı yaşadık. Duygularımıza ayna tuttular, duyup da anlatamadıklarımızı, onların dizeleriyle anlattık. Çünkü o da dizelerinde anlatamadıklarını yansıtıyordu:

“Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz,

Göz yaşlarıma, ellerinizle?

 

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.

 

Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.”

 Yaşar Kemal’e mal edilen bir söz var: “O güzel insanlar o güzel beyaz atlara binip gittiler, bizler demirin tuncuna insanın piçine kaldık.''

Orhan Veli gerçekte güzel atlara binip mi gittiler? Yoksa hayatın ve de taassubun her türlü cefasını mı çektiler? Kör ölür badem gözlü olur.

“Ölünce biz de iyi adam oluruz." Bunu ben söylemiyorum. Orhan Veli bir şiirinde demişti. “Bencileyin” diye kabullenip okur musunuz?

Akşamüstüne doğru, kış vakti;

Bir hasta odasının penceresinde;

Yalnız bende değil yalnızlık hali;

Deniz de karanlık, gökyüzü de;

Bir acayip, kuşların hâli.

 

Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;

- Akşam üstüne doğru, kış vakti -

Benim de sevdalar geçti başımdan.

Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;

Zamanla anlıyor insan dünyayı.

 

Ölürüz diye mi üzülüyoruz?

Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada

Kötülükten gayri?

 

Ölünce kirlerimizden temizlenir,

Ölünce biz de iyi adam oluruz;

Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,

Hepsini unuturuz.”

Türk şiirinde Garip akımının kurucusu şair Orhan Veli Kanık, 14 Kasım 1950'de hayata veda etti.  14 Nisan 1914'te İstanbul'da toprağa verildi. Galatasaray Lisesi'nde başladığı öğrenimini Ankara'da sürdürdü, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne devam etti. Ankara PTT Genel Müdürlüğü'nde memur olarak çalıştı.

 Askerlik görevini tamamladıktan sonra MEB Tercüme Bürosu'nda göreve başladı. Daha sonra 'kurumda anti-demokratik bir hava esmeye başladığını' söyleyerek istifa etti.

İlk yazıları lise yıllarında çıkardığı 'Sesimiz' adlı okul dergisinde, daha sonraki şiir ve şiir yazıları 'İnsan', 'Ses', 'Gençlik', 'Küllük', 'İnkılapçı Gençlik' dergilerinde yayımlandı.

 1947 yılından itibaren çeviriye ağırlık veren Orhan Veli, Mehmet Ali Aybar'ın çıkardığı 'Hür' ve 'Zincirli Hürriyet' adlı gazetelerde eleştiriler, 'Ulus'ta 'Yolcu Notları' başlıklı yazılar yayımladı.

 1941'de liseden arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday ile birlikte 'Garip' adlı şiir kitabını çıkararak Türk şiirinde yenileşme hareketini başlattı. İşte Cımbızlı şiiri:

“Ne atom bombası / Ne Londra Konferansı / Bir elinde cımbız, / bir elinde ayna; /  Umurunda mı dünya!”

 Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat'ın Türk şiirine getirdiği yeni soluk, ilk etapta eski usulü savunan şairler tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştı.

 1 Ocak 1949 tarihinden itibaren 15 günde bir yayımlanan 'Yaprak' dergisini çıkarmaya başladı. 15 Haziran 1950'ye kadar yayımlanan bu dergiyi parasal güçlükler nedeniyle yayımlayamaz olunca Ankara'dan ayrılıp, İstanbul'a döndü.

1950 yılının Kasım ayında, bir haftalığına Ankara'ya gelmişti. 10 Kasım 1950 gecesinde, onarım için kazılmış, üzeri kapatılmamış bir çukura düştü. Ayağını incitti. Daha sonra İstanbul'a döndü. Bir arkadaş ziyareti sırasında aniden fenalaştı. Cerrahpaşa Hastanesi'ne kaldırıldı. Orhan Veli Kanık, 14 Kasım 1950 tarihinde, beyin kanaması sonucu girdiği komada yaşamını yitirdi.

Cenazesi, Rumelihisarı'nda bulunan Aşiyan Mezarlığı'nda toprağa verildi. Yakın arkadaşları tarafından 1 Şubat 1951 tarihinde anısına ''Son Yaprak'' adlı tek baskılı bir dergi yayımlandı.