Pardon!

 Başrollerini rahmetli Ferhan Şensoy ve Rasim Öztekin’in oynadığı Pardon filmini izlediniz mi bilmiyorum ama izlemediyseniz izlemenizi öneririm. Sloganı “adalet dediğiniz o kadar da adil bir şey değil demek ki” olan filmde, adalet sisteminin işle(me)yişi hakkında bolca hiciv bulunur.

Abone Ol

Bu tarz yapıtlara karşı toplumdaki genel algı sanatçıların çoğunlukla muhalif tarafta durduğu, sanat eserlerinin abartılı olduğu ve gerçeği yansıtmadığı şeklinde olur. Bu filmleri izleriz, güleriz, kısmen katılırız ama içten içe gerçekliğine inanmayız. Peki ya gerçeklerse… Ya adalet dediğimiz şey o kadar da adil değilse… Başkası anlatsa kesinlikle inanmayacağım ama bizzat yaşadığım için belgeleriyle ispat edebileceğim bir olayı aktarıyorum. Yıl 2019…

Yöneticisi olduğum şirket, Dünya gıda devi statüsündeki firmalardan birinin Türkiye fabrikasındaki paketleme işlerini yapıyordu. Bu projede çalışan personellerden biri sürekli olarak kendisini işten çıkarmamızı ve tazminat vererek işsizlik maaşı almasını sağlamamızı talep ediyordu. Gerek yöneticisi olduğum gerekse hizmet verdiğimiz şirket doğal olarak bu usulsüz talebi reddediyordu. Söz konusu personel bir gün gece vardiyasında çalışırken elindeki ürünleri yere atarak dizlerinin üzerine çöküyor ve “ben iyi değilim, beni hastaneye götürün” diyor. Derhal prosedür işletiliyor ve personel hastaneye götürülüyor. Doktor muayenesinde herhangi bir bulguya rastlanmıyor, tedavi formuna “ayakta muayene” yazılıyor ve herhangi bir rapor verilmiyor. Personel hastaneden çıkarken hastane polisinin yanına gidiyor ve “ben iş kazası geçirdim, işverenden şikayetçiyim” diyor. Ve şov başlıyor.

Olaydan bir ay kadar sonra, personel aynı işte çalışmaya devam ederken, arabuluculuk kurumu avukatı şirketimize ulaşıyor ve “personelin 120BinTL istediğini, aksi halde dava açacağını” söylüyor. Biz de gülüp geçiyoruz ve “en doğal hakkıdır, dilediği davayı açabilir” diyerek talebi reddediyoruz. Bu görüşmeden bir ay kadar sonra, personel hala aynı işte çalışmaya devam ederken, yönetici sıfatıyla bana, gıda devi firmanın İK müdürüne ve şirketimiz işyeri hekimine eşzamanlı bir tebligat ulaşıyor. Tebligatı gönderen Lüleburgaz 2. Asliye Ceza Mahkemesi, bizler davalıyız ve yargılanacağımız suç taksirle yaralanmaya neden olmak. Doğru okudunuz, iş veya hukuk mahkemesi değil, ceza mahkemesi…

Davalı olan bizler ortada bir kaza olmadığını, bunun şahitlerle tutanak altına alındığını, bırakın yaralanmayı bir günlük rapor bile bulunmadığını bildiğimiz için bunun bir prosedür olduğunu ve ilk duruşmada davanın reddedileceğini düşünerek pek de önemsemiyoruz. Lakin öyle olmuyor. Duruşmalar, bilirkişiler, yazışmalar, belgeler, şahitler… Duruşmalardan birine ben, İK müdürü ve işyeri hekimi bizzat katılıyoruz ve “anlatsalar inanmam” dediğim o olay yaşanıyor.

Bizim ilk defa katıldığımız duruşma esnasında davacı personel söz istiyor ve işyeri hekimini kastederek “hakim bey, ben bu adamı tanımıyorum, şikayetçi olduğum kişi bu değil” diyor. Bizler personelin ne demek istediğini, yani bizim işyeri hekimimizden değil de, gıda devi şirketin işyeri hekiminden şikayetçi olduğunu anlıyoruz ve doğal olarak hakimin işyeri hekimine dönerek “tamam o halde, siz dava dışı kaldınız, çıkabilirsiniz” demesini bekliyoruz. Peki öyle mi oluyor? Hayır. Hakim davacı personele aynen şu cevabı veriyor; “kapa çeneni, sen buraya kimin adını yazdıysan ben onu yargılıyorum.” Ve dava hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor.

Hepiniz sonucu merak ediyorsunuz değil mi? Biz de çok merak ettik. İlk merak ettiğimiz şey; nasıl oluyor da ortada hiçbir şey yokken bunca uğraşa giriliyor? Bir yalancının “ya tutarsa” diyerek göle çaldığı mayadan sebep devletin kurumları meşgul ediliyor, memurlarına iş yükü oluşturuluyor, onlarca kişiye yok yere zaman kaybettiriliyor ve bunca masraf yaptırılıyor? Diğer merakımız ise tabi ki “doktor raporu ile hiçbir yaralanma olmadığı tespit edilmiş olan bu sözde yaralama davasının” nasıl sonuçlanacağı…

“Karar: Sanıkların taksirle yaralanmaya sebebiyet vermek suçundan 1’er yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, daha önce suç işlemedikleri göz önüne alınarak hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl boyunca denetime tabi tutulmalarına, denetim süresi içinde bir suç işlerlerse hükmün açıklanmasına…” İnanmayanlar için dosya no: 2019/192

Dünyadaki en modern fabrikalardan birisinde, piyasa standartlarının oldukça üzerinde çalışma şartlarında, iş güvenliğinin öncelik kabul edildiği ve bu konudaki uzman kadrosunun hem nicelik hem de nitelik yönünden mevzuatın emrettiğinin bile üzerinde olduğu bir işyerinde… Ortada takılma, çarpma, düşme vb. hiçbir olay yokken, devlet hastanesi hekimi tarafından ayakta muayene edildiği, sargı veya pansuman gibi hiçbir müdahale yapılmadığı ve istirahat raporu dahi verilmediği halde… Davacının duruşma esnasında hakimin gözlerinin içine bakarak “ben bu adamı tanımıyorum ve bundan şikayetçi değilim” demiş olmasına rağmen…

Pardon! Adalet dediğiniz o kadar da adil bir şey değilmiş demek ki.