Bunlardan Kadıköyü’nün Romanı 1938’de, Ülker Fırtınası 1944’de, Ciğerdelen 1946 ve 1974’de yayımlanmış. Dineyri Papazı, tefrika edildiği 26 Mayıs-12 Ekim 1955 tarihli Tercüman nüshaları arasından; Çölde Biten Rahmet Ağacı’nı ise, 1962 yılının Ocak-Şubat aylarına ilişkin Yeni İstanbul gazetesinin sayfaları arasından gün ışığına çıkarılmış ve Halil Açıkgöz tarafından yayına hazırlanmış.
Bazı kaynaklara göre, Safiye Erol, 1900 yılında Keşan’da, ancak, elimdeki Kubbealtı’nın Külliyâtına göre 2 Ocak 1902’de Uzunköprü’de doğmuş. On dört-on beş yaşlarındayken öğrenim için Almanya’ya gönderilmiş. Lise ve üniversiteyi bitirdikten sonra felsefe üzerine doktorasını yaparak 1926 yılında dönmüş. Ömrünü yazılarına ve tasavvuf’a adamış. Romanlarının dışında, 1941’de Selma Lagerlöf’den Portugaliye İmparatoriçesi ve 1945’de La Motte-Foque’den Su Kızı adlı çevirileri yayınlanmış. 1951’de Kenan Rıfâî hakkında üç bölümlük felsefî incelemesi, Kenan Rıfâî ve Yirmince Asrın Işığında Müslümanlık adlı kitapta yer almış. Bu kitabın diğer yazarları Sâmiha Ayverdi, Nezihe Araz ve Sofi Huri..
Safiye Erol 7 Ekim 1964 günü İstanbul’da vefat etmiş ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiş. Ölümünü büyük mütefekkir ve yazarımız Sâmiha Ayverdi bir dostuna yazdığı mektupta şöyle haber veriyordu ki, bu duyurunun içerisinde bir başka acı gerçek vardı:
“Maalesef memleketin en değerli, dürüst, hamiyetli, imanlı, münevver ve bilhassa son derece derin ve bilgili bir evlâdını, azîz ve sevgili arkadaşım Safiye Erol’u kaybettik. Memleket, böyle muhteşem ve yerine konmaz bir âbidenin eksilişini âdeta duymadı. Umursamadı...”
Evet, Sâmiha Ayverdi’yi göre, Safiye Erol, halkını tanıyan, ülke gerçeklerini, yüreği kadar kafasında duyan bir aydındı. Batı kültürü ile içli dışlı olmuş bulunması ona, doğulu olmanın onurunu küçümsetmemişti.
Kadıköyü’nün Romanı, 1930’lu yıllarının Kadıköyü’nü anlatıyor. Bir aşk romanı. Ancak, zaman, mekan ve insan unsuruyla bunların içerisinde vücut bulduğu kültürümüz, gelenekler, görenekler bütün bunların felsefi boyutları şiirsel bir anlatımla beslenince bir başka anlam kazanmış. Sonuç, her şeyin bir fakat’ının olduğu gerçeği...
Ülker Fırtınası: Yalnız Hazreti İsa’nın değil, hepimizin hayatında Yehuda ile özdeşleştirdiğimiz biri vardır. Ama Yehuda Sermet midir, yoksa Nuran mı? Bu görecelidir. Gerçek olan şu ki, Ülker Fırtınası bir kültür fırtınasıdır ki, bir türkü bir şarkı lezzetinde verilmiştir. Özet mi? Nuran’ın babasının bir şarkısı vardır:
“Beni hicrâna âşina eden baht-ı siyâhımdır
Seni hep bîvefâ eden benim baht-ı siyâhımdır.”
Ciğerdelen, Safiye Erol’un annesi olan Keşanlı İkbal Hanım’dan yola çıkılarak Rumeli, serhat illeri ve akıncı ruhuna doğru bir yolculuktur. Roman kahramanı Canzi’nin roman içinde aktardığı tarihi romana, Rumeli’nin bir folklor hazinesi de diyebilirsiniz.
Dineyri Papazı’na, Müyesser’le Akif Kaptan’ın, Bülentle Güzin’in, Gülbin’le Ercüment’in ve ötekilerin aşklarını anlatan bir roman olarak değil, bu güzel yemeğin tuzu, biberi gibi tadında, kararında verilen genel kültür ve felsefi tahlillerle hatırlamak mümkündür.
Çölde Biten Rahmet Ağacı, 1962 ramazanında tefrika edilmiş ve Yüce Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in hayatından bazı safhaları anlatmaktadır.
Kubbealtı Akademisi Kültür ve San’at Vakfı, Safiye Erol’un kubbemizde kalan hikmet, irfan, iman, vatan sevgisi dolu hoş sedasını hepimize ama özellikle gençlerimize duyurmak için hayırlı girişimde bulunmuştur. Her yönüyle örnek bir hizmettir. Duygu ve düşünce dağarcığı giderek çoraklaşan gençlerimizin buna gereksinimi vardır.