İlk defa Can Eti’linin sesinden dinlemiştim. İki dizede diyordu ki:
“Yürüdükçe eda verir özüne
Kudret sürmesini çekmiş gözüne
Taramış zülfünü dökmüş yüzüne
Zannedersin bulut aya bağlandı…!
Sivas nere, İstanbul nere? Ama duygular için yolun, uzaklığın, yılların önemi mi var?
Tanzimat döneminin büyük gazeteci, yazar, şairlerinden İbrahim Şinasi şöyle diyordu:
“Gören saçın arasından yüzün parıltısını / Sanır ki kara bulutun içinden gün doğmuş / Yanında kan ile yaş içre kaldığım görüp el / Demez mi kim birisini su kızı suya boğmuş….”
Gerek ses akışkanlığı ve dilinin sadeliği gerekse imge kültürü bakımından özgün bir dil ve anlatım barındıran Şinasi, yalın Türkçe ile de şiirler yazmıştı.
Ruslarla yapılan Şumnu Savaşında şehit düşen Bolulu bir topçu yüzbaşısının oğluydu. Anası onu okutabilmek için büyük zorluklara katlanmıştı. Ancak ilkokul düzeyine kadar okutabilmişti. Daha yukarısını okumaya, yoksullukları engel olmuştu. Zekiydi, yetenekliydi. İlkokul öğrenimi olmasına karşın, Tophane Kalemine memur olarak kabul edilmişti. Ülkede Tanzimat ilân edilmişti. Batıya ilk gönderilen iki Türk öğrencisinden biri o olmuştu. Büyük Reşit Paşa ile Paris’te öğrenciyken tanışmış ve onun yardımını görmüştü.
Henüz on sekiz yaşındayken Paris’ten yoksul anasına yazdığı mektubunda şöyle diyordu: “Vatan ve milletim uğruna kendimi feda etmek isterim.”
Şinasi, dediğini tuttu. Henüz kırk beş yaşındayken, bundan 149 yıl önce dimağ yorgunluğunun yol açtığı beyin tümörü nedeniyle, 5 Ağustos 1826’da doğduğu İstanbul’da 13 Eylül 1871’de hayata gözlerini yumdu.
Şinasi, Fransa’da matematik, tarih, doğa ve toplumsal bilimlerle ilgilenmişti. Edebiyat ve dil konularındaki çalışmalarını sürdürdü. 1851'de Société Asiatique'e üye seçildi. 1854'te Paris dönüşünde bir süre Tophane Kalemi'nde çalıştı. Batılılaşma hareketinin öncülüğünü yaparak dil, edebiyat ve düşünce yaşamının gelişmesinde etkili oldu. Meclis-i Maarif üyeliğine atandı. Encümen-i Daniş'te “ilimler akademisi” görev yaptı.
1860'da Ağah Efendi ile birlikte Tercüman-ı Ahvâl gazetesini çıkardı. Devlet işlerini eleştiriyordu. Sultan Abdülaziz'e karşı girişilen eylemin içinde yer almıştı. Bu nedenle Eğitim ve Öğretim Kurultayına sakalını keserek geldiği bahane edilerek Meclis-i Maarif'teki görevine son verildi. Gazeteyi Namık Kemal'e bırakarak, 1865'te Fransa'ya gitti.
Şinasi, ülkenin uygarlaşması yolunda çok yönlü bir çaba içine girmişti. Gazete çıkarmış, makale, şiir ve oyun yazmış, sözlük çalışmaları yapmıştı. Dilin yalınlaştırılması ve edebiyatın halkın anlayabileceği bir dille yazılması çabasının ilk örneklerini ortaya koymuştu.
Dildeki yalınlaşma çabasını edebiyat ve tiyatro alanlarındaki yenileştirme çalışmalarıyla destekledi. Fransız şairlerinden çeviriler yaptı. Tanzimat’tan sonraki Türk edebiyatında akılcılığın ilk temsilcilerinden birisi oldu.
Şiire yeni şekiller de getirmeğe çalıştı. Dikkati çeken yeniliklerinden biri, Terceme-i Manzûme'deki “Düşünceler-Anılar” parçasıydı. Lamartine (1790-1869)’den çevrilen ve dörtlüklerle kurulan bu manzume, kafiyelerinin düzeni ve söyleyiş tarzı bakımından, bütünüyle yeniydi.
Şinasi’nin eserlerinden Şair Evlenmesi, edebiyatımızda ilk tiyatroydu. Tek perdelik bir komedya olan bu yapıtta yazar, görücü usulüyle evlenmeyi eleştirmişti. Bir töre komedyası özelliği taşıyan yapıt, görücü usulüyle evliliğin sakıncalarını anlatmaktaydı. Şinasi, Durub-u Emsal-i Osmaniye’de atasözlerini toplamıştı. Türk edebiyatında atasözleri üzerine ve folklor ile ilgili ilk çalışmaydı. Müntebahat-ı Eş’ar ise, şiirlerinden yaptığı seçmeleri içeriyordu. Çevirileri Tercüme-i Manzume’de, makaleleri Müntehabat-ı Tasvir-i Efkâr adlı kitaplarda yer aldı.