Siyasallaşma sürecinin başladığı zamanlarda bir süre aktif siyasetle ilgilendiğimiz, kendimize durumdan vazife çıkardığımız oldu. Sözüm ona, partiler kurduk, liderler seçtik, lider çevreleri ile karanlıkta yumruklaştık. Biz geceler boyu toplantılar yapar, ideolojiler belirler, çoluk çocuğumuzun bize en çok ihtiyaç duyduğu zamanlarda meyhanelerde memleket kurtarırken, bizimle dalga geçip alay edenler baktık ki itibarlı koltuklara oturmuş, listelerde yer almıştı.
Ben İttihat ve Terakki döneminden kaldığını sanıyordum. Sonraları baktım ki, kimi Namık Kemal’e, Kimi Ziya Paşa’ya, Kimi Neyzen Tevfik’e kimi de Tıflı Hasan Efendi’ye mal eder:
“Kalkın ey ehl-i vatan dediler, kalktık; Herkes oturdu biz ayakta kaldık”
Kalkın ey ehl-i vatan verine “Kalkın ey Felah’ı vatan” diyenler de var.
Ama bir şekli var ki, işte o Neyzen Tevfik’e yakışıyor:
“Ayağa Kalk Ey Ehli Vatan’ dediler kalktık, puştlar oturdu biz ayakta kaldık”
Namık Kemal’in ünlü bir şiiri var:
"Kalkın ey ehl-i vatan biz de şadan olalım
Din ü millet uğruna haydi kurban olalım
Şan günü bu gündür bu milletin aslanları
Çekelim kılıçları dökelim al kanları"
Tıflı Hasan Efendi bu şiirden esinlenmiş olsa gerek: "Sultan Hamit devrinde Şarki Kurneli, Bosna Hersek, Girit, Mısır fiilen elden gittiği sıralarda birisi Tıflı Hasan Efendiye: "Nedir bu halimiz Hasan Efendi?" diye sormuş. Hazır cevap olan Tıflı da şöyle demiş:
“Namık Kemal Bey, kalkın ey ehli vatan!.. dedi. Kalktık, bir de baktık ki yerimizi başkaları kapmış"
Neyse sözü fazla uzatmayayım. Anladım ki ezelden ebede kadar benim payıma ayakta kalmak düşecek. Sessizce köşeme çekildim.
Kaç gün oldu liste tartışmaları devam ediyor. Elbette herkes özgür iradesi ile tarafını, seçimini yapabilir. Sizin beyaz gördüğünüzü o siyah görebilir. Keskin renkler yanında, grinin varlığını algılayabilir.
Öncelikle ittifak olarak hazırlanmış listelerin bir partiye mal edilmesi yanlış. Şunun olduğu listeye oy vermem, diyenler, oynamam demek yerine, yerim dar diyenler olsa gerek.
Adam yirmi beş kilogram, 51 kilogram olması için beşer kilogramdan beş poşet ağırlık daha kuşanması gerekli. Birisi çıkıp bir poşeti istemiyorum diye tutturuyorsa, biliniz ki o ya ak, ya kırmızı, ya da mavi troldür.
Bahane isteyene bahane mi yok? Neşet Ertaş o güzelim türküsünde ne diyordu?
(aydost) Sığdırmadı felek beni cihana
Gönül Mecnun oldu Leyla bahane
Sanki Kerem oldum ben yana yana
Yandı bağrım için için eridi …
Kimi sevesi olmayınca ayrılığı, kimi cesareti olmadığı için bıyığın üstünde burunu bahane eder. Mevlâna gibi bahaneyi olumlu yönde kullanan da vardır: “Ey sevgili! Seni sevmeye bir bahane yeter,” der.
Yakarıda rakamlar verdim. Muhatabına şu sözü hatırlatmak gerekir: “Gül’ün dikenlerini bahane ettiniz peki ya papatyalar?”
Sivas’ta derler ki, “Çağırırlarsa gitmeyelim, çağırmazlarsa küselim.” Oysa istenirse çare, istenmezse bahane bulunur. Mecazi olarak kış bahanedir. Dünyayı soğutanlar sahte insanlardır.
Çevrenizdekiler sizi sevmiyorsa iğne ucu kadar sorunları bahane ederek sizi kendinden uzak tutar. Ama, gerçek dost sizi seviyorsa dağlar kadar sorunu göz ardı edip sizinle birlikte olur. Dost, hataları bahane edip dostluğu bitiren değil, dostluğun hatırına hataları bitirendir.
Necip Fazıl’dan bir alıntı ile bahane üretmeyi bırakayım:
“Yaprak ağaçtan sıkılmıştı,
Sonbahar bahaneydi.
Sen benden sıkılmıştın,
Mesafeler bahaneydi.”