İnsanın ruh derinliğinde iz bırakan şarkılar vardır. Onlarla anlatamadıklarınızı anlatmaya çalışır, onlarla avunur, onlarla teselli ararsınız. Benim gibi biraz mahcup Anadolu insanının da öyle. Örneğin:
“Söyleyemem derdimi kimseye derman olmasın diye
İnleyen şu kalbimin sesini, ağyar duymasın diye”
Bu hicaz şarkı beni duygu iklimine sürükler. Hele bir uşşak şarkı vardır ki, hayatı tozpembe gördüğüm ortaokul yıllarından bu güne kadar ne zaman dinlesem, bıkmaz her dinleyişimde içinde eririm:
“Kalbimi bezlederim minnet-ü zevkle dilesen
Bir muhabbet kuşu da ben olurum sev diye sen
Sevgilim meltemidir şimdi ruhumda esen
Bir muhabbet kuşu da ben olurum sev diye sen”
Zaten uşşak ve hüseynî şarkılar oldum olası beni sarar sarmalar: İşte bunlardan bir kaçı uşşak şarkı şunlar:
“ Anar ömrümce gönül giden sevgilileri.”
“Güller arasında seni bensiz gören olmuş.”
“Canımın yoldaşı ol gönlüme bir neşe bırak.”
“Gezer dolaşırsın her an gönülde.”
Bir de hüseynî şarkıyı anmalıyım: “Geçti sevdalarla ömrüm ihtiyar oldum bugün…”
Beni duygudan duyguya, hülyadan hülyaya sürükleyen bu şarkıların hepsi Şükrü Tunar’ın besteleri... Bugün Şükrü Tunar hakkında bilgiler vereceğim:
Şükrü Tunar, 1907'de Edremit'te doğmuş. Babasının adı: Hasan. Ailesi içinde musikiyle uğraşan hiç kimse olmadığı halde, musiki yeteneği pek küçük yaşlarındayken ortaya çıkmış. Daha ilkokul çağındayken eline geçen bir teneke düdük ile şarkılar, türküler çalmaya başlamış.
Şükrü, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Edremit'e gelen bir bando takımında klarnet çalan bir asker gördükten sonra klarnete heves etmiş. On üç yaşındayken bir klarnete sahip olmuş. Böylece musikiye başlamış. Ama o yıllarda babasıyla üç amcası da askere alınca, ailesinin geçimini üstlenmek zorunda kalmış.
Şükrü Tunar’a ilişkin kaynaklarda şu bilgiler yer alıyor:
1921'de ailesiyle birlikte Edremit'ten İzmir'e göç etti. İzmir Musiki Cemiyeti'ne girdi. İki yıl sonra İstanbul'a geldi; Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne girdi, iki yıl bu cemiyetin çalışmalarına katıldı. İstanbul'da besteci Muallim Kazım Bey'le (Uz) tanıştı. Kendisinden makam, usul, nazariyat dersleri alarak genel musiki bilgisini ilerletti. Kazım Uz'un aracılığıyla mehter takımına girdi.
Şükrü Tunar, uzun yıllar İstanbul ve Ankara radyolarında, saz salonlarında, gazinolarda klarnet çaldı, plaklar doldurdu. Birbirinden güzel besteler yaptı. Özellikle uşşak makamındaki şarkıları her dem güncelliğini korudu.
Şükrü Tunar, Zeki Müren’i dinledikten sonra Topkapı'daki plak şirketine götürüp ilk plağını yapması Sanat güneşinin doğmasına vesile olmuştu. Daha sonraki yıllarda da ölene kadar Zeki Müren'e klarneti ile eşlik etmişti. Bu beraberlikten olacak ki Zeki Müren'in bestelerinde Şükrü Tunar'ın etkisinde kalmıştı. Yine 15 Temmuz 1962'de Cumhuriyet Gazinosu'nda Zeki Müren'e eşlik ederken geçirdiği bir kalp krizi sonucu sahnede öldü.
Zeki Müren ölüm anını şöyle anlatıyor.
“Ve bir akşam... Sahneye çıkışımdan iki dakika sonra kürdilihicazkâr peşrevinin sonuna doğru sol koluma yaslanıp düştü, ruhunu teslim etti. Yılların klarnet üstadı mabedi olan sahnede can vermişti. Yeri dolmayan büyük san’atkarı kaybetmiştik. Onu çocuk yaşımda Bursa'da tanımıştım. Boğaziçi Lisesi son sınıf talebesi iken bir gün beni mektepten alıp Sahibinin Sesi plak şirketine götürmüştü. "Muhabbet Kuşu"isimli eseri ilk plağımdır. Efendi ve ağırbaşlı insandı. Sessizdi, içine kapalı bir hali vardı. Yıllarca sahnede, hemen yanımda şarkılarımı şahane klarneti ile süsledi. Konserlerimde beni coşturmak için elinden geleni yapardı. Hususi hayatında da, konuşmaktan çok dinlemesini seven durgun bir hali vardı. Seyahatlerimizde bir baba, bir ağabey gibi müşfikti.”
Şükrü Tunar Hakkında kim ne demişti? Onu da yarın anlatacağım.