Dün rahmetli Mehmet Zeki Akdağ adına “Kahır Mektubu” yazarken, “Boşa Çiğnemedim Yayan Dünyayı” adlı kitabından da söz etmiştim.
Kitabın kapağında görüldüğü gibi, susuzluktan çatlamış kurak topraklarda, adımlarınızın izinde çimenler yeşeriyorsa, yalan dünyayı boşa çiğnememiş sayılırsınız.
Önce, M. Zeki Akdağ’ın kitabından rastgele bir sayfa çevirelim. Bakalım bahtımıza ne çıkacak?
TÜRKÜLERİMİZ
Öz suyumdan deniz oldu
Denizimi emdi kıyı,
Ağır ağır erittiler
Selçukluyu, Osmanlıyı.
Büyük büyük tutanlarda
Yitirdik birbirimizi
Kuşkusuz vuslat gününe
Türküler getirdi bizi…
Anacığım çağırıyor
Bir türküde demin beni
Türkülerle doğmuşum ben,
Türkülerle gömün beni.
Torosların çocuğu Mehmet Zeki Akdağ’ın türkülere vurgun olmasından, türküleri tüm içtenliği ile yaşamasından, onlarla duygulanmasından, onlarla gülmesinden, onlarla ağlamasından doğal bir şey olamaz. Nitekim, türkülere ilişkin bir çok şiiri diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitapta da yer alıyor. Bunlardan birinde şöyle diyor:
“İçimdeki güneş battı ardından
Irmak kırılır mı orta yerinden
Yüce hazlar inlemekte derinden
Yollarına çıktıklarım türküler.”
Mehmet Zeki Akdağ, kuşkusuz ki bir aşk şairidir. Bu aşk maddi aşktır. İnsan olan sevgiliye yazılmıştır. Boşa Çiğnemedim Yalan Dünyayı’da yer alan şiirlerde, sevginin muhatabı üç unsur daha vardır. Biri torunları için yazdığı ithaf ve dilek şiirleri, gönül dostlarına ithafları ve Türkçemiz için yazdığı şiirlerdir. Türkçe konusunda onur ve üzüntüyü birlikte yaşamaktadır. Onurludur, çünkü Türkçe’nin güzelliğinin bilincindedir. Üzgündür, çünkü Türkçe, çılgınca kucak açılan bir işgalin altındadır. Bir Türkçe mücahidi olan Nejat Muallimoğlu’na şöyle seslenir: “Sesimizin bahtı bitik / Dil ırmağı kar bekliyor / Müşküller içinde yürek / Sevilesi yâr bekliyor. / Var mı Türkçem gibi kucak?/ Anamın göğsünden sıcak / Çoğalmaya hazır ocak / Beşiklere yer bekliyor. ”
Dilimizin içerisinde bulunduğu durumu, bir çok şiirinde dile getirmiş, acı acı yakınmış adeta imdat istercesine feryat etmiştir. Bu şiirlerinden birinin ilk ve son kıtasını aktarıyorum:
“Söz denizi hem soğuktur hem sıcak
Büyülenmiş destanlarda dil Türkçem.
Yeni doğmuş türkülerin sütüdür
Asırlardan sızdırılmış bal Türkçem.
….
Dedemle aramdan kesildi yolum
Yağmaya uğradı en kutsal malım
Terke zorlanıyor.. Sevgilim… Gülüm
Ne olur bir umut ver Gül Türkçem.”
M. Zeki Akdağ’ın, en duygusal şiirinde bile, gizli hicvi, taşlamayı, dokundurmayı, sitemi, bir başka anlatımla kinayeyi görürsünüz. Bunu şairin bir hayat tarzı olarak kabul edebilirsiniz. Ama edebiyatımızda kinayenin sanat olduğu bir gerçektir.
Boşa Çiğnemedim Yalan Dünyayı’da yüz iki şiir var. Yukarıda da değindiğim gibi, acele etmeden ağır ağır okunmalı ve hazzı duyumsanmalı, yaşanmalı. Yine rastgele aldığım bir şiir. Bu günümüzün falı olsun:
“İnsanlığın cömert çağı / Yeter artık başlatılsın / Aşka çevrilsin yaşamak / Sevdalılar eşletilsin. / Başlaman sona değip / Yılanların sütün sağıp / Meleklere boyun eğip/ Şeytanlıklar taşlatılsın / Kutsal şarkıları seven / Sevgi yıldızları çavan / Öfke akşamını kovan / Bir zaman var işletilsin.”