Bugün İsrail, Suriye, Lübnan, Ürdün gibi ülkeleri kaplayan coğrafyaya Bilâd-ı Şam denildiği dönemde bu bölge ile Hicaz arasında bulunan Maan kuzeyden gelen hac kafilelerinin önemli duraklarından birini teşkil etmiştir. İbn Battûta Maan’ı “Bilâdüşşam’ı Hicaz’a bağlayan son nokta” olarak tanımlar. Maan bölgesi tabiat zenginlikleri açısından çok şanslıdır. Civarında şehre su taşıyan Aynüddevâvî, Aynülcitta gibi birçok akarsu vardır. Şehir tarihte, Arabistan’ı Şam bölgesine bağlayan ticaret yolu üzerinde bir ticaret merkezi olarak ortaya çıkmış ve önemini Fenike, Roma, Bizans, Emevî, Abbâsî, Memlük ve Osmanlı dönemlerinde de korumuştur.
Ortaçağ’da Cüzâm kabilesinin yaşadığı Maan ve civarı, son Bizans valisi Ferve b. Amr’ın, İbn Hişâm ve İbn Sa‘d gibi müelliflerin eserlerinde anlatıldığına göre Hz. Peygamber zamanında müslüman olması ve Bizanslılar tarafından öldürülmesiyle İslâm tarihinde yer işgal etmeye başlamıştır. Şehir ve çevresi XIV. yüzyılda İbn Battûta ve XVII. yüzyılda Evliya Çelebi tarafından gezilmiştir. Evliya Çelebi “Evsaf-ı menzil-i kal‘â-yı Maan” başlığı altında şehrin hac yolu üzerinde önemli bir durak olduğunu ve bir kale ile güvenliğe kavuşturulduğunu anlatır. O dönemde Kudüs sancağına bağlı bulunan Maan kasabasında üç cami, bir hamam vardı ve burada oturanların asıl görevi hacılara hizmet vermekti. Evliya Çelebi ayrıca yakınlardaki âb-ı hayât dediği su kuyularından bahseder. Maan Osmanlı yönetiminin sonlarına doğru Şam sancağına bağlı bir kaza merkezi, ardından merkezi Kerek olan ve Kerek veya Maan adıyla anılan bağımsız bir sancak haline getirilmiş; Salt, Maan, Tafîle adlarında üç kaza ile bir nahiye ve yirmi beş köyü içine almıştır. Kızıldeniz’in Akabe ve Eyle limanlarında sona eren dünya deniz ticareti Maan üzerinden kuzeydeki Kerek ve Amman’a, oradan da Irak şehirlerine ulaşma imkânı bulmaktaydı. Ayrıca Hicaz demiryolunun Maan-Tebük üzerinden Medine’ye varması şehrin önemini arttırıyordu. Hac kervanlarının korkulu rüyası olan urbân soyguncuları Maan ve çevresinde barınırdı. Geç Osmanlı döneminde bunlar genelde hoş tutulmuş ve Mekke-Medine surreleri gibi onlara da urbân surresi dağıtılarak gönülleri alınmıştır.
I. Dünya Savaşı sırasında 1915 yılı Ocak ayında Maan’da toplanan Osmanlı kuvvetleri, kuzeybatıda Bi’rüssebi‘ ve Kudüs taraflarına doğru kontrolü bir süre elde tutmayı başardılar. Fakat 1916 yazında Osmanlı Devleti’ne karşı isyan eden Mekke Emîri Şerîf Hüseyin ve oğulları Ali, Abdullah, Faysal burayı ele geçirip bir üs olarak kullandılar ve tren hatlarını havaya uçurarak Şam tarafından askerî destek gelmesini önlediler. Daha sonra da Ürdün Kralı Abdullah b. Hüseyin, Medine’yi zaptetmesinin ardından Maan’ı bir süre için üs olarak kullandı. Şerîf Hüseyin’in oğlu Ali devlet idaresini kardeşi Abdullah’a devrettiğinde Maan ve Akabe kesin biçimde Ürdün’e katıldı (1925).
Günümüzde Maan, Ürdün Hâşimî Krallığı’nda aynı adı taşıyan bir idarî bölgenin (muhafaza) merkezidir. Bölge 36.141 km2’lik bir alanı kaplar ve nüfusu 110.000 civarındadır (2003 tah.). Maan şehri ise 32.000 kadar bir nüfusa sahiptir. Kuzeybatısında yer alan, eskiden Nabatîler’in başşehri olan Petra kalıntıları bölgeye önemli sayıda turist çekmektedir…
Devamı yarın…