Galiba bunu başarıyorlar. Çünkü bizim payımıza “Vasatlar Çağı’nda” yaşamak düştü.
Aslında iktidar ve muhalefet ilişkisi üzerine yazmak istiyordum. Hangi partinin iktidarda olduğu beni hiç ilgilendirmiyor. Asıl önemli olan muhalefette kimin olduğu.
Birgün benim de içinde olduğum bir siyasi oluşum iktidar olsa dahi karşımda çok aklı başında, ayakları yere basan bir muhalefet olmasını isterim. Neden mi? Ancak beyin fırtınası yaparak en iyiye ulaşabiliriz. Demokrasinin temelinde de bu vardır. Konuşarak, farklı bakış açıları edinerek doğruya en yakın olanı elde etmek.
Bir ülkenin zenginliği ve refahı başka ülkelerle ticaretinden kazandıklarıyla, ülkenin doğal kaynaklarını doğru kullanmakla artar. Çok değil yüz sene önce gücü eline geçirmiş ülkeler diğer ülkeleri ve halkları sömürgeleştirerek sağlıyordu bu zenginliği ve refahı ki günümüzde dahi örtülü sömürgecilik anlayışı devam ediyor.
Birgün başka bir ülkeyi ele geçirmenin ve elde tutmanın maliyetinin çok yüksek olduğunu gördüler. Sömürgeleşen yerlerde ordu ve asker bulundurmak, bürokratik bir yapı kurmak, eğitim ve sağlık hizmetlerini yerine getirmek çok pahalı ama o ülkeyi yönetecek partileri ve o partilerin yöneticilerini ele geçirmek daha ucuzdu. Ama onlar işi tehlikeye atmadılar o ülkelerdeki var olan diğer partileri de ele geçirdiler.
İşleri gittikçe kolaylaştı. Çünkü empoze ettikleri kötü eğitimle etki altına alacakları büyük kitleler yarattılar. Bilgisiz, kültürsüz vasat kalabalıkları yönlendirmek daha kolaydı artık.
Partizanlık yapmayan bir muhalefet ülkenin kurtuluşu için tek şanstır. Dikkat edin asla bir görüş yönünde konuşmuyorum. İktidarda kim olursa olsun bence çok önemli değil tabi karşısında güçlü bir muhalefet varsa.
İktidardaki parti ayakları yere sağlam basan ve güçlü düşüncelerle karşısına gelen muhalefetin söylediklerini dikkate almak zorundadır. Eğer dikkate almazsa emin olun iktidarda kalması zorlaşır.
Muhalefet işini yapmıyor ve kısır siyasi tartışmalara giriyorsa iktidar partisinin ekmeğine yağ sürüyor demektir.
Muhalefet iktidardakileri ikna etmek zorunda değildir. Muhalefet kendi siyasi görüşünde olan ya da olmayan kitleleri ikna etmelidir. Eğer kitleler doğruyu görürse iktidardakiler kötü niyetli olsa bile halk karşısında hiçbir şey yapamaz.
Örneğin çağ dışı ve gerici bir eğitim modeline geçilmek istense muhalefet de geçilmek istenen sistemin ülkemize neler yapacağını halka anlatmayı başarsa ve halkın karşısına da sağlıklı, çağdaş, eğer yapılırsa ne sonuçlar vereceğini ön görebildiğimiz bir öneriyle çıksa iktidarın elini kolunu bağlar.
Vasatlar çağında yaşıyoruz. Bizdeki muhalefet daha görev tanımının farkında değil. Yöntem geliştiremiyor. Öneri sunamıyor, ne yapacağı ya da yapmak zorunda oldukları konusunda en ufak fikri yok.
Hep verdiğim bir örnek vardır; işyeriniz var ve bekçiniz olmasına rağmen soyuldu bu durumda önce bekçiyle başlarsınız sorgulamaya. Eğer bekçiniz görevini doğru sırada yapmış hırsızlık eylemini ilk anda tespit edip polisi aramış, size haber vermiş ve hırsızlığa karşı koymuş ama olanaksızlıklar nedeniyle engel olamamış ise bu insanı suçlayamazsınız. Hırsızlığın suçlusu hırsızdır bekçinize kızamazsınız.
Eğer bekçiniz görevini savsaklamış, uyumuş, o uyurken işyeriniz soyulmuşsa suç bekçinindir hırsıza kızamazsınız.
İktidar ve muhalefet ilişkisi böyledir bekçi ve hırsız gibi. Bazen hırsız suçludur bazen de bekçi.
Hayat hepimize daha hırsızlıkla karşılaşmadan araştırarak zayıf yönlerimizi bize gösteren, alınması gereken önlemleri bize bildiren, kötü bir durumda yapılması gerekenleri doğru sırayla yapan insanlar, partiler ve bütün bunları algılayacak akıl versin.