Vize işkencesi

2022 yılında başlayan vize işkencesi artarak devam ediyor. Kızımın mezuniyet töreni için yurt dışına çıkmak istedik. Tabii bunun için vize gerekiyor. Hiç sevmediğim ve her seferinde aşağılanmış hissettiğim evrak toplama sürecini bitirerek beklemeye başladık.

Abone Ol

Tabii biometrik fotoğraflarımız çekildi, parmak izlerimiz alındı. 

Beklemeye başladık. Normal zamanlarda bir hafta kadar zaman alan süreç yetmiş beşinci günde tamamlandı ve vizelerimiz geldi. 

Bir işe yaramadı tabi. Diploma töreninden on gün sonra gelmişti vizelerimiz. Sözün kısası kızımın diploma törenine gidemedik. Kızım dereceyle bitirdiği yüksek lisans eğitiminin diplomasını alamadı. 

Bu sene yeni bir vize alma savaşına başladık. Üstelik gideceğimiz ülke üç ay sonrasına randevu verdiği için başka bir ülkeye vize alıp giriş çıkış yapmamız gerekecek. Üç ay gibi bir zamana yayılan bu sürecin sonunda oldukça da az insan vize alabiliyor. 

Her ne kadar evrak toplama ve kendini kanıtlamaya çalışma süreci ruhumu incitse de o ülkeleri son derece haklı buluyorum. 

Aklı başında ve gelişimini tamamlamış her ülke gibi refahlarının ve huzurlarının bozulmasını istemiyorlar.  

Asıl sormamız gereken soru son on, on beş yıl sonunda biz neden bu durumdayız? 

Galiba en büyük nedenlerden biri yaşamak zorunda kaldığımız kontrolsüz göç ve birçok Ortadoğu vatandaşının aldığı gayrimenkullerle kolayca Türk pasaportu alabilmesi. 

Bir ülkeden vize istenmiyorsa o ülkeye ve vatandaşlarına saygı duyuluyor demektir. Bu saygı; ekonomik düzey, eğitim, demokrasi, bağımsız yargı ve adalet sistemiyle direk olarak ilintilidir. Yukarıda da belirttiğim gibi kesinlikle vize isteyen ülkelerin hakkıdır. Basit bir örnek verecek olursak aşısız göçmen çocukları bulundukları sınıflarda önemli tehlikeler yaratacaktır. Kültürel çatışmaları hiç söylemiyorum. 

Ben de kendi ülkeme eğitim düzeyi düşük, kültürel olarak aramızda uçurum olan insanların girmesini istemem. Hatırlayın ülkemize akın eden Afganların, Suriyelilerin Avrupa’ya geçişinin önlenmesi karşılığında Avrupa Birliği’nden para teklifi gelmişti. Kontrolsüz göçün yaratacağı masrafın karşısında önerilen rakam devede kulak misali kalmıştı. 

Galiba beni üzen tapu, araba ruhsatı, banka hesap dökümü gibi evraklar istenmesinden çok ülkemin bu duruma düşürülmesidir. İnsan ait olduğu topluluğa daha çok saygı duyulmasını istiyor. 

Sanki bizleri bir Şener Şen filmindeki gibi kamyona doldurup Afrika ve Ortadoğu’nun kesişim kümesinin içine bıraktılar. 

1923 yılında kurulan cumhuriyetimizin yüzüncü yaşını kutlamaya hazırlanıyoruz. Yüz yıl devletlerin ömründe küçücük bir zaman dilimidir. Bizler cumhuriyetimize, demokrasimize, insan haklarına sahip çıkmadıkça ülkemize duyulan saygı her gün azalmaya devam edecek. 

Bir ülke elçiliğinin kapısına giderek; bak bu benim banka hesabım, bu ev tapum, bu araba ruhsatım ben bunlara sahibim senin ülkene iş ya da turizm amaçlı gezi yapmak istiyorum bana izin ver demek gururumuzu kırsa da bir süre daha bu duruma katlanmak zorundayız. 

Devlet halkının refahını, güvenliğini sağlamak zorundadır. Bizlerin önceliği ulusumuzun ilerleyişine katkı sağlamaktır. Ne yazık ki hamasi nutuklardan öteye geçemiyoruz. Büyük girdabın içinden çıkamıyoruz.