Söyleşimizin ilk konusu Goethe ve onun ilk basımının üzerinden 250 yıl geçmiş; Genç Werther’in Acıları” adlı kitabı. Johann Wolfgang von Goethe batının dahi çocuğudur, batının hezârfenidir. Yazar, şair, ressam, siyasetçi ve doğabilimcidir. (Hezârfen ya da polimat, pek çok farklı disiplinde engin bilgiye sahip olan kişi demektir)
Goethe, bugüne kadar, en önemli Alman edebiyatçı olarak kabul edilmiş, eserleri ise dünya edebiyatı zirvesinde yerini almıştır. Alman filozof Karl Marx’ın dediği gibi “Goethe, yalnızca en büyük Alman şairi değildi, aynı zamanda en büyük Almandı.” Yine Franz Kafka onun için “Goethe’nin eserleri o kadar ileri ki, Alman dili hâlâ ona yetişmeye çalışıyor.” demiştir.
Şimdi sizlerle dahi yazarın söyleşi konumuz kitabından küçük bir bölüm paylaşacağım. Böylelikle kitabı henüz okumamış olan okurlarım için Genç Werther’in duygu dünyası hakkında minik bir ipucu verebilmiş olurum, diye düşünüyorum.
“Bütün gönlümle tadını çıkardığım tatlı bahar sabahları gibi şahane bir şenlik bütün ruhumu sardı. Benimki gibi ruhlar için yaratılmış bu yörede yalnızım ve yaşamımdan sevinç duyuyorum. Öylesine mutluyum, dostum, böyle erinç içinde varlık duygusuna büsbütün dalmış olmaktan sanatım rahatsız. Şimdi resim yapamam, bir çizgi bile çizemem, ama hiçbir zaman şu anlarda olduğumdan daha büyük ressam olmadım. Çevremdeki şirin vadi buharlanıp, tepede duran güneş ormanın geçit vermez karanlığına abanırken, yalnızca tek tük ışınlar benim kutsal yerime kaçınca, ben de aşağıya doğru akan derenin kıyısında uzun otlara uzanıp, toprakta binbir çeşit ot beni bir tuhaf edince; otların arasındaki küçük evrenin kaynaşmasını, sivrisinekçiklerin, kurtçukların, akıl sır ermez sayısız biçimlerini kalbimin yakınında duyumsayınca ve bizi kendince yaratan yüce varlığın huzurunu, bizi sonsuz hazza boğarak uçurtup koruyan yüce sevenin esimini duyumsayınca; dostum! Sonra gözlerimin etrafı alacalaşıp da çepeçevre dünya ve gökyüzü, bir sevgilinin endamı gibi, bütün ruhumda sükûta varınca – o zaman sıkça özlem duyarak düşünüyorum: ah, içinde dolu dolu sımsıcak yaşayanı bir ifade edebilsen, ona kâğıt üzerinde nefes verebilsen; bu ruhunun aynası olsa, sonsuz Tanrı, ruhunun aynası olduğu gibi! – Dostum – Ama bu beni mahvediyor, bu görünümlerin ihtişamının şiddeti altında yok oluyorum.”
…
Werther’in öyküsünü okuyup bitirdikten sonra kitabı okuyan birkaç arkadaşımla Werther’in Lotte’ye duyduğu aşk üzerine biraz konuşmuştuk. Werther’in Lotte’ye olan hisleri gerçekten aşk mıydı ya da gerçek aşk mıydı diye? Arkadaşlarım “hayır, Werther’in ruhsal durumu sağlıklı değil o nedenle hissettiği duyguları ve yaşadıklarını aşk sanıyor,” diyorlardı. Bense Werther’in derin bir aşkın içine düştüğünü savunuyordum. Aşka dair insanda var olabilecek tüm duyguları ruhunun derinliklerinde şiddetle ve sarsılarak duyumsuyordu Werther, bu aşk değilse aşk neydi o halde. Basitçe örneklemeye çalışıyordum, temeli sağlam olmayan, mimari bir yapı düşünün, beton kalitesi düşük, demir yetersiz vs. (Sarsıntılı, inişli çıkışlı ruh hali gibi) Ancak görsel manada şahane bir işçilikle sanat eseri gibi bir yapı ortaya çıkarılıyor. Karşınızda bakmaya kıyamayacağınız bir şey var artık, o derece güzel yani, hayır burada bir bina/yapı her ne ise, yok diyebilir misiniz, yok sayabilir misiniz? Belki ilk depremde yerle bir olacak ama o ana kadar “o” var.
O nedenle yukarıda kitaptan yaptığımız alıntıda olduğu gibi; doğanın ihtişamını çarpıcı bir şiddet olarak ifade ettiği, o şiddetin altında yok oluyorum dediği hislerinin derinliğini ve bu yoğun duyguların kendisini ne hale getirdiğini ifade ediş biçimi bize Werther’in ruhunu az çok sezdirirken, biz nasıl diyebiliriz onun yaşadığı gerçek aşk değildir diye.
Goethe, romanın yayımlanmasından yaklaşık on yıl sonra arkadaşı Eckermann'a, "Werther"in kendi yaşantısıyla ilişkisini şöyle anlatır: "Parmaklarımın ucunda yanarak beni sıkıntıya sokan bireysel, çok yakın ilişkilerdi, bunlar beni sonunda Werther'i ortaya çıkaran ruh durumuna soktu. Yaşamış, sevmiş ve çok acı çekmiştim."
Evet, aslında kahramanımız Werther, Goethe’nin ta kendisidir. Roman karakteri Werther üzerinden kendi aşkını yazmıştır. Genç Goethe, “Werther”i yazarken hem kendisinin, hem yakın çevresindeki kişilerin çarpıcı duygusal yaşantılarından yararlanmıştır ama bütün eleştirmenlerin ve yazın bilimcilerin saptadıkları ve kanıtladıkları gibi, bu yaşantılardan yola çıkarak, eksiksiz bir kurgu ve roman yapısı ortaya koymuştur.
Yüksel Pazarkaya’nın bu kitap için yazdığı önsözden de bir parçayı burada paylaşmazsak söz kesinlikle eksik kalmış olur; "Genç Werther'in Acıları" romanıyla Goethe, dünya edebiyatının en etkili, en ünlü yapıtlarından birini henüz yirmi beş yaşındayken verdi. Etkisi, böylesine doğrudan olan az sayıda yapıt vardır dünya edebiyatında. Romanı okuyan bazı kişiler, roman kahramanı Werther'in etkisi altında kalarak yalnızca Almanya'da değil, romanın çevrildiği başka ülkelerde de intihar etmişler ya da intihara kalkışmışlardır. Ama romanın okur üzerindeki büyük etkisi, konusuyla olaylar dizisinden ziyade, Goethe'nin dilinden kaynaklanmaktadır. Bir yandan ev, aile, arkadaşlık ilişkileri, köylü, hizmetçi gibi insanların günlük yaşamları günlük bir dille anlatılırken, bir yandan Werther'in tutulduğu aşk hummaları, coşku ve heyecanları, öfke ve sıkıntıları, duygu ve düşünce dorukları, müthiş bir söyleyiş ve anlatış tırmanışına geçiyor. Zaman zaman bu tırmanışın sonu gelmiyor; dil ve anlatım duygulara, coşkulara, umut ve düş kırıklıklarına, öfke ve kızgınlıklara aynı hızla ayak uyduramıyor; tümce tıkanıyor, kopuyor, ama okuru kendi sezgi ve imgelem gücüyle, algılamasıyla tümcenin kesildiği yerden öteye anlamı ulatmaya götürüyor. Goethe'nin dil ve anlatım zenginliğinin yanı sıra, anlatım öğeleriyle dokuma ve kurgulamayı da dahiyane bir ustalıkla başardığını görüyoruz bu gençlik romanında.”
Genç Werther’in Acıları’nı henüz okumadıysanız öneririm. Kim bilir belki bir gün Goethe ve Werther hakkında birlikte konuşma imkanı buluruz, belli mi olur?.
Hay Allah! İki kitaptan söz edecektik bugün, ancak bize ayrılan sayfanın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Diğer kitabımız haftaya kalmış olsun. Minik bir ipucu bırakalım buraya, aynı roman karakterlerini başka kitaplarında da kullanan dünyaca ünlü bir yazarın bir kitabından söz edeceğiz.