Zaferler, insana bayrağa toprağa nişanlı hey!

Dünkü yazımızda sözünü ettik. Gazi Mustafa Kemal, Akdeniz’i ilk hedef olarak göstermişti.

Abone Ol

Yusuf Ziya Ortaç da bu hedefe nasıl ulaştığımızı anlatıyor:

“26 Ağustos gece sabaha karşı,

Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı.

Bu ölüm bestesinin içinde yandı dağlar,

Alt üst oldu siperler, eridi demir ağlar.

Fırtınadan yeleli, yıldırımdan kanatlı,

Alevlerin içinden geçti, binlerce atlı.

Çığlıkla iniltiyle sarsıldı köşe bucak,

Savruldu gökyüzüne kafa, kol, gövde bacak.

Rüzgârla at başı yarış etti bu akın,

Şimdi yakınlar uzak, şimdi uzaklar yakın.

Akdeniz ayaklar altında ordumuzun,

Mavi bir atlas gibi serilmişti upuzun.

Çekti Kadifekale’ye al bayrağını yine,

Güzel İzmir büründü yine eski rengine,

Süngüler ilk amaca tam on dört günde vardı.

O gururlu alınlar yere düşüp yalvardı...

 30 Ağustos Zaferi’nin ulaştırdığı hedefin üzerinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin filizlenmesi gerçekleştirmişti. Mustafa Necati Karaer, 30 Ağustos Destanı’nın son bölümünde coşkusunu şu dizelerle sürdürüyor:

“.......

Gece bayrak olma emri geldi aya,

Can bulası yaralı kuşa, yaylaya;

Kocaman bir nehir batıya batıya

Memleket bir parmağın ucunda canlı,

Dev canlı hey!

Akdeniz yüzümüze masmavi güler,

Güler, dallarla kardeş kardeş süngüler...

İzmir yollarında bulduğumuz zafer,

İnsana. toprağa, bayrağa nişanlı,

Nişanlı hey!”

Şüphesiz, bu vatanın her karış toprağı şehit kanları ile sulandı. Mehmet Akif Ersoy’un “İstiklâl Marşı”nda söylediği gibi:

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?

Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ,

Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ;

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ!”

Ağustos zaferleri, iki yazımızda anlattıklarımızla sınırlı değil. Sonuç olarak diyebiliriz ki; başta bu zaferleri bizlere kazandıran   komutanlar olmak üzere, zaferlerimizin bütün şehit ve gazilerini, zaferlerin yıldönümünde, saygı, sevgi, minnet ve şükran duyguları ile anıyoruz.

Son sözü, 17 Ağustos 1968’de kaybettiğimiz Necmettin Halil Onan’a bırakıyor ve onun aracılığı ile bu zaferlerin gerçek sahiplerinden, günümüz insanına sesleniyoruz:

 “Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın

Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

 

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda

Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda,

İstiklâl uğrunda, nâmus yolunda

Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.

 

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,

Son vatan parçası geçerken ele,

Mehmed’in düşmanı boğduğu sele

Mübârek kanını kattığı yerdir.

 ………….”

 Birkaç günden beri yazılarımızda şiirlerin kanadında anlatmak istediğimizin özeti şudur:

23 Ağustos - 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Savaşı'yla Yunan orduları gerilemek zorunda kaldı. Bu uzun zamandır Türk ordularının elde ettiği ilk başarıdır. TBMM tarafından Sakarya Savaşı'ndan sonra Mustafa Kemal'e mareşal ve gazi unvanları verildi. Tarihin bu dönüm noktasından sonra Yunan ordularının topraktan atılma kararı alınır. Sad planı adı verilen taarruz planı ocak ve nisan aylarında iki kez ertelenir. Taarruzun hazırlıkları tam anlamıyla ağustos ayında tamamlanır. Batı cephesinin kuzeyindeki ve güney cephesindeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Kocatepe bölgesine kaydırıldı. İstanbul'daki cephane depolarından silah ve cephane gizlice Anadolu topraklarına getirtildi. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silahlar satın alındı. Orduya taarruz eğitimi yaptırıldı. Gazi Mustafa Kemal'in başkomutanlığını yaptığı Türk ordusu, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. Bir kaç saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis de vardı. Bu savaş, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı.

Büyük Taarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan, İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden temizlenmiş oldu.