Dün Mahzunî Şerif hakkında genel bilgiler verdim. Bugün özel bilgi ve anekdotlara yer vererek anıları tazelemek istiyorum. Mahzunî, Suna ve Emrah'ı babasının yanına bırakıp askere gitti. Hastalanan Emrah'ı, Elbistan'a çocuk doktoruna götürmüşlerdi. Doktorun gereken ilgiyi göstermediğini ilişkin mektup Mahzunî Şerif’e ulaşınca bir türkü yakmıştı.
Bu türkü milyonlarca Türk halkının söyleyip de söyleyemediği duygularını yansıtıyordu ki, dilden dile söylendi. Para hırsını Hipokrat yeminin üstünde tutanların kulaklarına küpe, yüzlerine şamar oldu.
“Berçenek'ten yaya geldim
Amman doktor bak bebeğe
Beşiğini elden aldım
Yandım doktor bak bebeğe
Yıkık yuvam kara yasta
Yalvarırım eşe dosta
Annesi bebekten hasta
Amman doktor bak bebeğe
Kuru soğan yağsız aşım
Yırtık bağrım açık başım
Bir şey değil vatandaşım
Amman doktor bak bebeğe
Allah için bir merhem çal
Öldürür beni bu vebal
Param yok ceketimi al
Amman doktor bak bebeğe
Mahzunî Şerif çobandır
Meskenim dumanlı tandır
Bebektir amma insandır
Amman doktor bak bebeğe
Nenni nenni nenni bebek
Nenni nenni kimsesiz”
Mahzunî Şerif’in Suna hanımla evliliği bozuldu. Son evliliğini 1971 yılında aslen Elbistanlı olan Fatma Hanımla yaptı. Fatma Hanım, Mahzunî’nin şiirlerinde Fadime olarak anılıyordu:
Vay benim gönlüm
Kalktı yola düştü gene
Boş gelmiş cihana gönlüm
Doludizgin coştu gene
Oy Fadime’m can Fadime
Ah edip kendini yeme
Düştüm diyarı gurbete
Garip yolcu gelmez deme
Kürecik yolu yokuştur
Ormanı yok dağı boştur
Bizim elde suçlu hoştur
Bu adalet şaştı gene
Sevenler taş vurur bana
Sen ağlarsın yana yana
İmam Hüseyin aşkına
Dost Mahzuni coştu gene
Fatma Hanım, artık Mahzunî’nin eli kolu, yoldaşı, çile ortağı, sevdiği ve son aşkıydı. Bu evlilikten de üç kızı bir oğlu doğdu.
Birbirinden güzel sevda, gurbet, özlem türkülerini Fadime için yakıyor, onun için koşmalar koşuyordu.
Mahzunî Şerif âşıklığın gül dikenli yollarında hiç bir zaman çizgisini değiştirmeden ilerliyordu. Ankara’da oturuyordu. Bilgisi, görgüsü, çevresi her geçen gün artıyordu.
Bugün ben şahımı gördüm
Bir elinde Zülfikar var
Dane dane dökülüyor
Dillerinde kehribar var
Gel ey gönül yanlış gitme
Gidip cananı incitme
Bu yolda acele etme
Acelede bin zarar var
Mahzunî geçeyim dedim
Ecelden içeyim dedim
Dünyadan göçeyim dedim
Sevdiğimden intizar var
İlk gazeteci dostu Fikret Otyam olmuştu. O Fikret Otyam ki, yıllar sonra şunları yazacaktı:
“Merhaba diyorum Berçenekli Mahzunî'ye. Ben, onu ilk tanıdığım 1960 yılından bu yana adım adım gözledim. Çünkü Mahzuni Şerif "oğulluğum" olmuştu. Nasıl, neden izlemeyim?
O'nun duygulu sesinin, ustaların ustası tezene vuruşunun on binlerce sevdalısından biri olmuştum o günden bu yana...
Hicivlerini deyişlerini varsın başkaları değerlendirsin. O'nu tanıdığım, aynı çağda yaşadığım için kendimi mutlu hissediyorum...
Çünkü bir Pir Sultan, bir Karacaoğlan, bir Nesimi bir Kaygusuz Abdal, bir Ruhsati ve daha benzer nicelerini deyişlerinden tanımıştım...”
Yarınki yazımızda Mahzunî Şerif’in gül dikenli yolunda izinden giden oğlunun sözlerine yer vererek, ozanın hayat yolculuğunu izlemeyi sürdüreceğiz.