İki kutuplu dünyanın en önemli ve hatta tek savaş tekniğiydi psikolojik harp. Tamamen insanların algısını yönetmek, bakış açılarını kurgulamak için propaganda makineleri oluşturulur, oradan da sürekli olarak "ilginç", "şaşırtan" ama bu arada "istediği gibi düşündüren" bilgiler pompalanır.

Bu savaşın vaz geçilmezleri belliydi: İtibar edilir bilgi kaynaklarına hükmedecek güce sahip olmak. O kaynakların fısıldadıklarını güven telkin edecek şekilde halka anlatacak ağızlara ve kalemlere sahip olmak...

O yüzden, gazeteciler daima "psikolojik harp"in vazgeçilmezleri olmuştur. Doğu bloku yıkıldıktan sonra oluşan "yeni dünya düzeni"nde psikolojik harp geçerliliğini yitirmedi, aksine daha da önem kazandı.

ABD, 11 Eylül kanlı tiyatrosuyla Irak'a ve Ortadoğu'ya çöreklenmek için tüm medya organlarını seferber etti, iletişimi tek kanala yönlendirdi: Saddam Hüseyin'in nükleer silahları var ve bunu kullanıp dünyaya büyük darbe vuracak...

İngiltere Başbakanı Tony Blair de yüksek perdeden bu koroya katılınca George W.Bush, babasının yarım bıraktığı işi tamamlamak için Büyük Ortadoğu Projesi'nin askeri ayağını devreye soktu ve ABD askerleri Irak'a girdi...

Bugün, George W. Bush da, Tony Blair de "nükleer silah" yalanının utancıyla yaşıyor ama kimin umurunda ve neye faydası var?

* * *

Psikolojik harp veya "algı yönetimi" bizde o kadar uzun süreli ve ağır dozajda devam etti ki, artık bünye kaldırmıyor. Sosyal medyada okuduğumuz 140 harflik bir cümle bile tüm düşünce dünyamızı alt-üst edebiliyor. "Doğru bakışı oluşturmak" istiyoruz ama, öyle bir bilgi bombardımanına hedef oluyoruz ki, sonuçta bir bakıyoruz onların istediği gibi düşünmeye, yorumlamaya başlamışız her şeyi.

Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Karlov suikastında da aynı durumu yaşadık.

22 yaşında bir polis memuru, tek kişiyi öldürmek üzere yola çıktığı suikastın ardından, istediğini aldı ve hedefini yere yıktı. Ardından ikinci planını uygulamaya koydu ve kendisini öldürtmek için ne gerekiyorsa yaptı. Önce bacaklarından vuruldu ama ardından boynuna gelen bir kurşunla can verdi. Tekrar ediyorum, 22 yaşında bir polis memuru... Kaç yıl önce girmiş teşkilata, FETÖ veya arkasındaki güç onu ne zaman devşirmiş, ne zaman eğitip kurgulamış da "intihar eylemcisi" olarak sahaya sürmüş... Düşündükçe beyni uyuşuyor değil mi insanın?

* * *

Suikastçı Mevlüt Mert Altıntaş, eylemine El Nusra etiketi yapıştırmak için çabaladı. Bunu başarmış olacak ki, önce İsrail kaynakları, ardından da Rusya eylemi El Nusra'nın yaptığını açıkladı.

El Nusra'nın eylemi üstlendiğini duyurdukları bildiri de, bildirinin yayınlandığı söylenen internet siteleri de şaibelerle dolu. İsrail'in Debkafile internet sitesinde Türkiye'yle ilgili haberlerin en başında "Rus Büyükelçisi Nusra cihadıyla öldürüldü" başlığıyla yer alıyor haber.

İsrail, El Nusra militanları için hiç "hedef" olmamış bir ülke. Hatta geçen yıl Jarusalem Post "İsrail yaralı Nusra savaşçılarını tedavi ediyor" iddiasında bulunmuş, bu haber yalanlanmamıştı.

Zaten, El Nusra, IŞİD ve Suriye'deki "muhalif" olarak adlandırılan silahlı grupların nasıl organize edildiğine bakınca, karşımıza ABD, İngiltere ve Fransa özel birlikleri çıkıyor. Suriye'deki cihadist gruplarla sürekli olarak Türkiye'yi ilişkilendirmeye çalışanların gözden kaçırmak istediği bir net bilgi bu.

Örneğin, 5 Nisan 2016'da şöyle bir haber çıkmıştı karşımıza:

"IŞİD'i korumayı reddeden ABD'li askeri analistler kovuldu." Haberin devamında şu bilgiler yer alıyor:

"CentCom'da görev yapan 50 analistin hazırladıkları raporların, cihatçıların tehlikeli olmadıklarına ve Suriye Arap Cumhuriyetini devireceklerine inandırmak üzere üstleri tarafından değiştirilmesiyle ilgili olarak ABD ordusunda ve Kongre'de iki ayrı soruşturma sürüyor."

Haberde, bu konunun Defense Intelligence Agency Direktörü General Michael T. Flynn'in 7 Ağustos 2014'te istifasıyla kamuoyu gündemine geldiği belirtiliyor ve Flynn'in, Beyaz Saray'ı IŞİD'i desteklememesi yönünde ikna etme girişimlerinde başarısız olunca istifayı seçtiği de vurgulanıyor.

Trump, Beyaz Saray'ın IŞİD'i desteklediğini söyleyen Flynn'e Ulusal Güvenlik Danışmanlığı'nı teklif etti. Yani, yeni dönem hem Suriye savaşı, hem de cihatçılar için çok farklı olacak. ABD'nin desteğini çektiği cihatçılar kimin şemsiyesi altında toplanacak peki? İngiltere mi, Fransa mı? Yoksa, Halep'teki NATO sığınağında ele geçen subaylarından dolayı köşeye sıkışan ülkeler, suçlarına ortak olmak istemedikleri bu grupları yok etmek için harekete mi geçti?

Psikolojik harpten, algı operasyonundan etkilenmeden bu sorulara yanıt vermeyi başarınca, Rus Büyükelçi'ye düzenlenen kusursuz suikastı kimin planladığını da bulmak mümkün. Bunu bulduğumuzda, Mevlüt Mert Altıntaş'tan başka "fedai" eylemi yapacak "uyuyan" elemanları olup olmadığını da öğrenmiş olacağız... Mümkün mü peki? Dönüp yakın tarihin karanlıkta kalmış tüm benzer olaylarına bakın, mümkün olup olmadığına siz karar verin...